Finansal Ekonomi

(AcadEconomics) #1

172 Finansal Ekonomi


kullanmak suretiyle özkaynak kârlılığını yükseltmek arzusundadır. Öte yandan,
bankacılık otoritesi ise herhangi bir bankadan kaynaklanabilecek sorunların (risk­
lerin) bankacılık sistemi, finansal piyasalar ve makroekonomide tehdit oluşturma­
ması, bir başka ifadeyle sağlıklı ve güvenli işleyen bir finansal sistemin sürekliliği
için, bankaların mevduata daha az ihtiyaç duyacak düzeyde güçlü sermaye sahibi
olmasını tercih etmektedir. Bir bankanın öncelikli amacı, diğer ticari işletmeler gibi
kâr elde etmek ve hissedarlar başta olmak üzere iş ortaklarının kazancını azamiye
çıkarmaktır. Banka temel gelirini aracılık faaliyetlerinden elde etmektedir. Gerçek
veya tüzel kişilerden faiz taahhüdü ile alınan mevduatlar yine faiz taahhüdü ile kişi­
lere kredi olarak verilmektedir. Banka mevduat sahibine vermeyi taahhüt ettiği faiz
oranının üzerine işletme masrafları ve kârını da içerecek bir pay ilave etmekte ve
kredi müşterisine yansıtmaktadır.
Bankacılık, maruz kalınan risklerin, bankanın sağlıklı, güvenli ve kârlı bir iş­
letme olarak varlığını sürdürebilmesi amacıyla yönetilmesi esası üzerine kurul­
muştur. Bankacılıkta risk yönetiminin üç temel olgusu vardır: alınan risk, tahsis
edilen sermaye ve beklenen getiri. Bu üç temel olgu arasında simetrik bir ilişki
bulunmaktadır. Bankacılıkta modern risk yönetimi anlayışının temelini bu üç
olgu arasındaki dengenin başka bir ifadeyle optimizasyonun sağlanması oluş­
turmaktadır. Bankaların sıkı gözetim ve denetime tabi tutulmalarının en önemli
gerekçelerinden biri aktif ve pasif yapılarındaki likidite uyumsuzluğudur. Diğer
işletmelerden farklı olarak, bankalar kendi kaynakları ile değil, yabancı kaynak­
larla gerçekleştirdikleri plasmanlardan ötürü risk alır; faaliyetlerinin devamlılı­
ğını, sağladıkları yabancı kaynakların etkin bir şekilde yönetimine dayandırırlar.

Plasman kavramını hatırlayınız.

Bankaların faaliyetlerini kesintisiz ve sağlıklı biçimde sürdürmeleri ve sistem­
de oluşacak olumsuzlukları önlemek için, taşıdıkları risk düzeyinde, beklenmedik
zararları karşılayabilecek büyüklükte bir sermayeye sahip olmaları gerekmektedir.
Bu durumda beklenmedik zararları karşılayabilecek sermayelerinin olup olmadı­
ğı “Sermaye Yeterlilik Oranı” ile ölçülmektedir.
Bankaların olumsuzlukla sonuçlanan faaliyetlerinin ülke ekonomilerine vere­
bilecekleri zararın büyüklüğü düşünüldüğünde, kamu otoritelerinin, mevduat si­
gortası sistemleriyle, merkez bankasının son ödeme mercii fonksiyonunun yerine
getirmesi gibi önlemlerle mali sektörün güven ve istikrarının sağlamaya zorunlu
olduğu görülmektedir. Öte yandan, bu durum, bankalara ve mevduat sahiplerine
yüksek risk alarak sistemi kötüye kullanma olanağının kapılarını da açmaktadır.
İstikrarı sağlamak için benimsenen önleyici düzenlemeler, piyasa disiplinini bo­
zarak haksız rekabeti doğurabilmekte, sistemin istikrarının tehdit eden ve ekono­
mideki toplam riski arttıran mekanizmalara dönüşebilmektedir.

Sigorta Şirketleri Açısından Risk Kavramı


Sigortacılıkta riskin; “gerçekleşen zararın beklenen zarardan olumsuz sapması”
olarak ifade edilmesi söz konusudur. Zira sigorta şirketi için belirsizlik veya teh­
like, belirli bir seviyeye kadar risk değeri taşımaz. Çünkü şirket zaten bir yıl içeri­
sinde bir grup sigortalının tehlikeyle karşı karşıya geleceğini ve hatta tazminatla
sonuçlanacak kayıpların ortaya çıkacağını öngörür. Bu kayıplar sigorta şirketi için
telafi edilebilecek kayıplardır.

4


Sermaye Yeterlilik Oranı;
bankaların bir birimlik
sermaye ile kaç birimlik risk
aldığını ifade eden sayısal bir
orandır.


Basel Düzenlemeleri;
Uluslararası Takas Bankası
Basel komitesi tarafından
1988 yılında İsviçre’nin
Basel kentinde yayımlanmış,
Bankaların asgari sermaye
gereksinimlerini ölçümlemesi
için oluşturulan bir standartlar
bütünüdür.

Free download pdf