Zaten 2007’de Bush-Erdoğan görüşmesinden sonra resmi
olarak kabul edilmesi de bize karşı savaş kararıyla olmuştur.
1992’de Başur savaşının ilan edilmesiyle Kürdistan Parlamen-
tosu’nun kuruluşu aynı gündür. 2 Eylül’de parlamento ilan edil-
miştir, 3 Eylül’de de savaş ilan edilmiştir. Yani o savaş çerçeve-
sinde Türk devleti o parlamentoyu kabul etmiştir. İşte 2004’te,
Önderliğin de çabasıyla tasfiyecilik tasfiye oldu. Aslında Önderlik
tasfiyecilerin üzerine fazla gitmedi. Yani burada Önderliğin çok
ustaca bir yaklaşımı oldu. O dönem dikkat edilirse tasfiyecilikten
çok örgüt yönetimi eleştiriliyordu. Örgüt yönetimi eleştiriliyordu
fakat ortaya ne konuluyordu? Devrimci ilkeler, mücadele ilkeleri
konuluyordu. O ilkeler zaten tasfiyeciliğe karşı mücadelenin il-
keleriydi.
- Yani eleştirilen örgüt yönetimiydi ama ilkeler kime karşı?
- Tasfiyeciliğe karşı. Bu ilkelere örgüt içinde herkes uyacak.
Ne oldu? Önderlik ilkeleri koyunca, örgüt ilkeleri koyunca, mü-
cadele ilkeleri koyunca tasfiyecilik kaçtı gitti. Eleştiriden kaç-
madı. Ortaya konulan örgüt ilkeleri, örgüt yapılanması, yeni mü-
cadele anlayışı ortaya konulunca -zaten o tasfiyeciliğin reddettiği,
tasfiyeciliğin karşı olduğu şeylerdi- tasfiyecilik kaçtı gitti.
Tabii tasfiyecilerin kaçması harekete karşı mücadeleyi bitir-
medi. Mücadeleyi dışarıdan yürüteceklerdi. Dışarıda zaten biraz
önce belirttiğim gibi ‘bu mücadele Türk devletine yarıyor, ke-
malistlerin, Genelkurmay’ın projesi’ diyerek engellemeye ça-
lıştılar. Bu durum Türkiye’ye karşı yeniden başlatılan 1 Haziran
hamlesinin meşrulaşmasında, topluma yayılmasında bir dönem
sıkıntı yarattı. - Hangi gelişmelerden sonra hareketinize ‘siyasal çözüm içe-
rikli’ mesajlar gelmeye başladı? - 2005’te Erdoğan’ın bilinen Amed konuşması var. Biz ondan
sonra 1 aylık ateşkes ilan ettik. Ardından Milli Güvenlik Kurulu
Kürt sorununun çözümüne ‘çözüm süreci’ operasyonu