getirmek için iktidara gelmiş, işte Avrupa Birliği’ne girmek,
liberalleşmek istiyor. Yirmi yıllık savaş, 12 Eylül de dahil, toplum
baskı altında, toplum rahatlatmak istiyor. Bu nedenle AKP
seçimlerde toplumun sosyal, kültürel, ekonomik olarak
rahatlatacağını söyledi. Topluma bu temelde seslendi. Onun için
2004’te savaş başlayınca, bize karşı savaş yürütecek iradesi yoktu.
Kararı da yok, böyle bir söylemi de yok, seslendiği kitlenin böyle
bir talebi de yok. Bu bakımdan ne yapacaktı? İşte ilk önce
demokratik söylemle, Kürt demokratik siyasetçilerini devreye
koyarak, şunla, bunla, çeşitli güçlerle engellemeye çalışacaktı. Bu
tür girişimlerde bulundu. Onlarla sonuç almayınca 2005’te şunu
gördü; eğer gerilla direnişini durduramazsa iktidarını
kaybedecek.
Kürt sorunu yeniden gündeme gelmiş, mücadele bunu day-
atıyor. Türkiye’de asker-sivil bürokrasi hala güçlü, etkili. Artık
ne yapacak? Böyle bir durumda oyalama taktiğine girmek zo-
rundaydı. Yani hem bizi idare etme, demokrasi güçlerini idare
etme, hem de devleti idare etme taktiğine girmek durumundaydı.
Bunun için 2005’teki o çağrıyı yaptı. Çünkü bir de demokratik
güçlerden destek alıyordu, liberallerden destek alıyordu ve ikti-
darda öyle kalıyordu. İşte Kürtlerin bir kısmı destek olmuş, öyle
iktidarda kalıyordu. Bu bakımdan böyle bir çağrı yapma ihtiyacını
duydu.
AKP, Kürt sorununu ezerek, susturarak tasfiye etme progra-
mıyla iktidara gelmediği için, demokratik söylem ile geldiği için
bu durumu idare etmesi gerekiyordu. Yani Amed’deki o söy-
lemleri inanarak, inandığı için söylememiştir. O dönemin kon-
jonktüründe iktidarda başka türlü kalamazdı. Nitekim daha
sonra Cengiz Çandar’a 2005’te Diyarbakır’da söylediklerine
pişman olduğunu belirtmiştir.
- Savaşsaydı ne olurdu?
- Savaşsaydı iktidarda kalamazdı. Hatırlarsanız, Şemdinli
olaylarında ne dedi? ‘Bu olayların faillerini çıkaracağız. Arkasında
Kürt sorununun çözümüne ‘çözüm süreci’ operasyonu