- Bu sürecin en önemli konusu ise Habur’du. Sizin cephenizde
bu nasıl gelişti? - Önderlik önerdi. İmralı’da Önderlikle bunları ne kadar tar-
tışmışlar onu tam bilemiyorduk. Önderlik mektup gönderdi.
Böyle bir şeyin olmasını istedi. Tabii Önderlikten gelince, biz
karar aldık. Grup hazırlandı ve bilindiği gibi gönderildi.
Türkiye’de şöyle karşılansın, böyle karşılansın diye bir planlama
yoktu. Ama Güney’den kitlesel gönderilmesi biçiminde bir plan-
lama vardı sadece. Gidenlerin Kuzey’de kitlesel karşılanıp
karşılanmaması konusunda bir kararımız yoktu. - Nasıl oldu peki?
- Şimdi bunlar barış için gidiyor. Barışçıl olan bir yürüyüşün
böyle karşılanması kadar doğal bir şey olamaz. Hatta böyle
karşılanması bu girişimin karakteri ve doğası gereğidir. Bir savaş
değil ki, bir barış girişimi. Erdoğan da önce olumlu karşıladı.
Daha sonra, Deniz Baykal falan konuşunca Tayyip geri adım attı.
‘Sil baştan yaparız’ dedi. Bu durum onların niyetini açığa çıkardı.
Oradaki kitleler sokağa savaş için çıkmıyor ki. Barışı desteklemek
için, barış heyecanıyla sokaklarda karşılıyorlar. Yani bir çözüm,
barış, silahlı mücadelenin biteceği bir barış için meydanlara top-
lanıyorlar. Bu meydanlara toplanmayı kalkıp sabote etmek onların
niyetini gösteriyor. Niyetleri doğru olsa, ‘bakın, toplum barış is-
tiyor, Kürt toplumu barış istiyor’ deyip daha da kendi argümanla-
rını güçlendirebilirlerdi Türkiye’de ve dünyada. Ama zihniyetleri
olmadığı için bakıyorlar o destek PKK’ye destek, mücadeleye des-
tek oluyor. Onun için reddettiler. Çünkü bir çözüm politikaları
yoktu ve çözüm söylemi altında öngördükleri tasfiye politikasını
böyle bir halka kabul ettiremeyeceklerini gördükleri için Habur
sürecini bozdular ve tutuklamaları arttırdılar.
Sil baştan yaparız demek, savaşırız demektir. Bununla açıkça
şunu söylemek istiyor: ‘Ben oyalamak için yapıyorum. Ben kendi
propagandam için yapıyorum, siz çözümü dayatıyorsunuz.’ O
Kürt sorununun çözümüne ‘çözüm süreci’ operasyonu