hepsinin emr ü nehyi, saltanatı;
hepsinin bir sipihr-i ilhâmı,
hepsinin mihri, mâhı, ecrâmı;
hepsinin bir hafâ-yi mescûdu,
hepsinin bir behişt-i mev’ûdu ;
hepsinin bir vücûdu, bir ademi,
hepsinin bir nebi-yi muhteremi;
hepsinin cennetinde hûrîler,
hepsinin tuğme-i cahîmi beşer;
hepsi halkından istiyor, makhûr
iki büklüm bir inkıyâd-ı sabûr...
Ben ki, hepsinden iştibâh ederim;
kime sorsam, diyor ki: "Yok haberim."
Kim bilir, belki hepsi vehmiyyât;
belki aldanmak ihtiyâç-ı hayât?
Kim bilir, belki hepsi doğru da ben
bîhaber kendi sehv-i hissimden
varı "yok" bilmek istedim, yoku "var".
İştibâh... İşte töhmetim, ne zarar?
Şübhe, bir nûra doğru koşmakdır;
hakkı tenvir ukül için hakkdır
Kim bilir, belki bir adem mevcûd;
belki ukbâ da var... Fakat bu vücûd,
sun’u olmakla süni’-i edebin
neye olsun esiri bin derdin?