Dur hele ‘bayağı’ kelimesi seni bu kitaptan soğutup da
düşüncen deve gibi oturup kalmasın. Nefis
zorlanmadan, yanmadan, sıkıntıya düşmeden her
nakışı sabır telleriyle örülmüş elem sahrasını geçebilir
mi? Yok, yok.. Sen o elindeki teleskopla bakışını
uzatmaya çalışma. Çünkü göze perde konulmuşsa
cancağızım, bir bez parçasını bile bakışların delip
geçemez.
Hadi artık yelkenlerimizi tefekkür beziyle kaplayıp aşk
ehlinin gemisine binelim. Binelim diyorum ama,
gemiye binmeye izin çıkacak mı bakalım. Eğer şifre sır
esrarengizlik arıyorsan o sırları haram masasına
oturup mürekkebi şeytanın şarabı olan küffar ehlinin
yazdığı kitaplarda bulman, tavuğun altın
yumurtlamasına benzer ki tavuk altın yumurtlayacak
kadar maharet ehli olsa kasabın önüne boynunu
uzatırken akıl hocası ona ‘kaç, kaç’ derdi. Yani
tavukların kümesini bal arılarının kovanıyla bir tutma.
Baksana sivrisinekler emir almış, nasıl da inkar
ordusunun zırhların içeriye giriveriyorlar. Allah (cc.) bir
sivrisinekle bile misal göstermekten çekinmez, çünkü
bu yokluk sahrasında senin benim gücüm diye bir şey
yok. Ne diye atını bu kadar hırsla koşturuyorsun sen?
Attan daha çok yoruluyorsun ama seni kamçılayandan
haberin yok ki!
Buraya kadar bahsettiklerimizden bir şey anlamadınsa
bundan sonraki yollarda ne yaparız bilemem, çünkü
her nefsin hoşuna giden bir hayal oyunu var. Maharet
bunları gerçekle bir tutmamak.. Velev ki karşına
sihirbazlar bir canavar bile çıkarıverseler elindeki,
gönlündeki imanı yokla da seher hırsızlarının
uğradıkları zararlara düşme. Buralardaki şeytanlar
artık her köşe başına bir yardımcılarıyla can ateşi