okyanusunun suyunu azaltamaz, aksine her aşk ehli
seher vakitlerinde ağladıkça gül kokulu yağmurlar
yağmaya devam eder. İşte o zaman sükut vaktine
ruhunla senin arandaki mesafe kadar bir dokunuş
kalmıştır. Hangi düşüncen, hangi planın O’nun kaderi
karşısında kanat çırpabilir ki? Sen eşine dostuna, belki
de kendi gözüne sırların için perdeler çekmeye devam
etsen de hangi perde onun görmesini engelleyebilir ki?
Gel.. gel de şu kamet sahrasında, fenerimizi inkar
rüzgarı söndürmeden alnımızı toprağın öpmesine izin
verelim. Yahu görsene toprak alnını her öptükçe nefis
zehri biraz daha tesirini kaybetmekte.. Şimdi hafif hafif
gidiyoruz.. İlerde kervanımız dört nala hızlanınca,
sakın bu yollarda göreceğin süslü püslü sarayların
büyüsüne kapılıp da ‘beni burada bırakın, ben
göreceğimi gördüm’ demeyesin. Çünkü gerçek
güzellik, senin üç beş hücreden ve kandan oluşmuş
gözlerinle idrak edemeyeceğin kadar büyük ve
ihtişamlı.. Ama nasip, heyben darsa ben sana zaten
doğduğun sabah geçmiş durağından el sallamışımdır.
Teselli ancak korkakların cesurlara sunup geri
çekildikleri bir sofradır. Bize korkudan gözü kaymışların
bakışları yakışmaz. Çünkü biz cesaret mızrağını çoktan
zifiri karanlıklardan gelenlere çekmişiz. O halde
okumaktan bıkmadıysan bende yazmaktan bıkmam,
çünkü benim parmaklarıma hükmeden güç seninde
gözlerine hükmediyor.
Yol arkadaşım, azık arkadaşım..
Azık dedim de, bunu öyle buğday tarlalarından gelen
zaman değirmenlerinin öğüttüğü emek unundan
yapılmış maharet ekmeklerinden sanma. Bu azık, açlık