karışır. Maazallah bayramlardaki kurban kesim
yerlerine dönerdi. E ben de kana susamış
imansızlardansa gökten indirilen o güzel koçun sırtına
binip gidebildiğim kadar ışıktan bihaber âlemlere
gitmek isterdim.
Ah... Şu hurma ağaçlarıyla bezeli hadis bahçesinde
güneşin yakıcı sıcağından uzaklaşıp serine ermek ne
güzel. Ne güzel vuslatı bulmak, ne güzel güzel olmaya
gayret etmek.. Sanki dilim sarayın kapısı önündeki halı
gibi uzadı gitti. Bari kıymet verip de bizim üzerimize
basarak saraya girseler. Yoksa pejmürdeler pazarında
üç kuruşa satılıp gideceğiz. Bir zamanlar Yusuf’u
kuyuda bulan kervanın içindeki o karı kocanın
sevinmesi gibi gönlün güzele meyleder durur ama
bunları sana bir sebep araya koyarak endirekt gösterir.
Şayet direkt gösterecek olsaydı Nuh tufanındaki
çağlayan sular gibi coşardın ama uzun yol için sabır
gerek. Sen ne diye berber koltuklarına oturup saçımı
şöyle kes, bıyığımı şöyle yap diye ayna berber üçlüsü
arasında paslaşıp duruyorsun ki. Nefis pazarına
çıkmayacaksan ne bu süs ne bu telaş.. Üç kuruşluk
dünyayı beş kuruşa satsan ne olur ki! Karlı dağların
ardından yorgun ziyaretçilerimiz var, onlardan gam
kokusu alsak ta bu viran olacak hanelerin ocaklarını
yine yakmak lazım. Ola ki takva akidesinin şerbetinin
kaynadığı kazanlardan bize de bir parça ihsan tesir
eder.
Hızır’ın tasvirini Musa’daki gözden daha güzel kim çizer
ki a saray kumkuması.. Zaten balık canlanıp ta yolunu
tutmasaydı o büyük sabır imtihanına ne Musa
ulaşacaktı ne de yanındaki genç Hızır ile Musa’nın
bindiği gemiyi sen su üzerinde giden bir tahta parçası
sanırsan.. Peki kürek kemiğinin şekline kim imza attı