açmasına ama karşısında hazinenin yerini tarif eden bu
tonton dedenin gülen yüzüyle karşılaşınca eyvah dedi.
Ve gözlerinin önüne o hazineyi ararken gördüğü mezar
üzerindeki beyit geldi. Aman Yarabbi midesindeki ağrı
artık yoktu.. Öyle rahatlamıştı ki uykuya dalıp gitti,
rüyasında çok geniş bir mağaradan içeriye doğru
giriyordu. Elindeki meşale bu sefer yeşil bir ışık
saçıyordu ama ortada ne bir alev ne de bir duman
vardı. Burnuna gelen o güzel gül kokusunu hissetti.
Biran ve içeriden, çok derinlerden öyle hoş bir
Zikrullah sesleri geliyordu ki kendinden geçmeye
başladı. Şöyle dedi herhalde.. Esrarı Zikrullah bu olsa
gerek..
Ah kardeşim.. Az bir dünya menfaati karşılığında bu
maneviyatı değişme, değişme. Bir kaç adım daha
atınca bir zikir halkası gördü. En az yüz kişi vardı, bu
halka içinde hep birlikte.. Kelimeyi tevhidi söyleyerek
hakkı zikrediyorlardı. Ortalarında bu defineyi tarif
eden zat vardı. O da gözlerini kapamış onlar ile birlikte
aşk deryasının goncayı gül bahçelerini seyre
dalmışlardı ki.. Beni çok fazla konuşturma konuşursam
iznim olmayan sınırlara geçmeye kalkarım ki oda bizi
yakar kül eder. Bu zikri duyan o hasta şahıs zikrin
lezzetinden bir anda dünya zevk ve lezzetinden
geçerek, her şeyi unutup hak hak demeye başladı.
Öylesine içten ve samimi olarak hak hak diyordu ki
biran kendi sesinden başka hiç bir ses duymamaya
başladı. Hakkkkkkk sesi mağarada yankılanıyordu..
Gözlerini açtı yine o evde olduğunu gördü. Artık
iyileşmiş ve ferahlamıştı. Hem de midesindeki ağrı
geçmekle kalmamış, gönlünde de sanki bir pencere
açılmış da çok ferah bir rüzgar sineyi idrakinden içeriye
akıp gidiyordu. Kalktı gömleğini giydi. Yere sofra