gölü bilmez. Akıl kütüphanesinde belki resim olarak
vardır ama surette yoktur. Buradan anlıyoruz ki
yaşamak farklıdır, bilmek farklıdır. Bu işler giyim
kuşama kadar, yemek yemeye, uyumaya hatta
eğlence ve evlenmeye kadar uzar gider. Mesela, deniz
seviyesinde yaşayan halklar tabiat olarak üst mevkiler
elde etmeye, hırsa lüks yaşamaya ve tembelliğe
meyillidirler.
Rutubetle surkubeti ayırmak lazım ki bakış merceği toz
tutmasın. Çölde adam acı yiyecek ki o acı hayatına
tatlılık olarak aks etsin. Bu da nereden çıktı
diyeceksin.. Madem habire bizim bahçede şüphe
kuşları uçuyor, kanat çırpıyor bizde açıklayalım.. Birçok
yemek ve koku insanı neşelendirmeye meyillidir.
bunlar içinde misk ü amber gül kokusu vb gibi
yemekler içinde de acı, vücuda ki bazı mekanizmaları
harekete geçirir. Kan dolaşımını hızlandırır. Dil de bu
keyfe ram olmuştur ki tekrar tekrar o tadla hemhal
olmak ister. Tabii işin bir de vücuda zarar veren madde
kısımları vardır ki orada vücut bundan rahatsız olur
ama beyin bir kere esir düşmüştür. Kurtuluş çok zor ve
acı vericidir. Çünkü insan aklı alışmaya, meyl etmeye,
yakınlaşmaya uygundur. Bu yakınlaşma gah sahtekar
bir dostla olur gah zararlı bir maddeyle olur. Sende
biraz gayret et ki bazı pencereleri de kendi ellerinle
açma zevkine erişesin. Yoksa Hızır her gemiye binip De
onu baltayla yaralamaz. Gemiden gemiye, denizden
denize, yolcudan yolcuya fark vardır. Yeter ki bunu
sezecek izan olsun. Rabbim bizi hayra yolculuk
edenlerden eylesin. Kaptan olarak güvendiğimiz kişiler
dümeni şeytanlar vadisine kırmasınlar.
Bir zamanlar yaptıkları becerilerine mal ve hazinelerine
kurdukları güçlü şehirlere güvenen bir sürü kavimler