mahşer meydanında yaka paça gitmeye başlarız.
Zevklerin bataklığında yüzerken paçanı aşağıdan
sımsıkı tutanın elini görsen eyvah tövbesine bu
dünyada çok sarılmış çoktan gaflet yollarından koşarak
gerisin geriye dönmüş olurdun.
A akılsız başım! Şimdi Buhara çöllerinde ne mum var
ne de azık.. Hadi bakalım yol bul bulabilirsen sadece
bir şey var, o da( ez zahir el ahir..)c.c Kör olmuş
baykuşun hazan ötüşlerindeki kuleye hapsolduk. Oysa
vuslatı arıyorduk, oysa Yusuf’u Kenan’ı arıyorduk.
Bilemedik ki sabrımız olmayan sabrımızın Çin
Seddi’nden atılan bir barut kadar kısa aciz ve
tevekkülden uzak olduğunu.. Kendi hesabımızca
atlarımız süratli, azığımız çok, yolumuz da güzeldi ama
bir arşınlık İskender Seddi’nde takıldık kaldık. Galiba
ahir zaman ehli vakitlerin kısalması, yürekteki
depremlerin artması ve en kötüsü de leş kokuların
yayılmasından habersizce, ‘ben, ben, ben’ diyerek
künfe yekün olup gidecek. Anlasana, ateşe bir takım
karışımlar atan kafir büyücü gibi.. Şimdi kervanımıza
saldıran haramiler de yüzlerini kapatmışlar. Oysaki
hangi maddenin gücü yeter rahmandan saklanmaya,
gecenin karanlığında çok da parıltılı geliyor. Azap
kafilesinin yükünden akseden ışıklar, hani bir menfaat
elde ederim diyen garibin vay haline.. O kervan seni
gördü mü durma, tabanları yağla. Çünkü ellerinde
mağrur aptal nefsini hemencecik avlayıverecek bir
sürü hile var. Sen kimsin ki o tuzaklardan kurtulmayı
beceresin! İyisi mi kervandan uzak dur. Işıltılı
hediyelerin debdebesinden de sen Tarık yıldızına yönel
de pusulanı kumlarla kaplanmayacağı bir yola ulaş. Ha
bir de sahte dostlarının uzaktan sana ‘hey dost hey
dost’ diye bağırdıklarını duyacak olursan üzerindeki
çula iyice sarıl. Başını sakla da seni götürüp bir
tenhada fitne kuyusuna atmasınlar. O kuyu kobra