Sendeki mal biriktirme hevesi maneviyat meyvelerinin
önüne geçmiş, onları bir surette perdelemiştir. Göz çok
değişken zevklere sahiptir. Uzaktakini özler,
yakındakinden bıkar, hasretin surete bürünmüş hali
yakin içerisindeki bir ateş gibidir. O bölgeyi çok
aydınlattığından daha da net görürsün. İşte o da akla
galip gelerek özlem tandırını ateşlediği için sen acı
çekersin, fakat hiç bilmezsin ki alemde uzak yakın,
yakın uzaktır. Bunu aç dersen Tarık yıldızı kadar
açarım.. İnsan neden en çok gaflete düşer de hor ve
hakir bir hale gelir? Elbette önce kendisinden gaflete
düşer. Çünkü mahlukatların en şereflisi olduğunu
unutur da sefillerin meydanında at koşturur. İşte
insana en yakın kendisi olduğundan yakın uzaktır, bu
benzetmede.
Vücuduna yüklediğin her madde sana bir şekilde nüfuz
ederek seni etkiler. Sohbetlerde böyledir ama bu
sohbetleri iyi ayırt etmek lazım. Burada bahsetmeye
çalıştığımız şey. Kuran sohbetleridir. Şifa ve huzur
kaynağıdır çünkü en doğru söz vardır içinde.. Bu da
temiz akan bir dereye benzer ki içenlere, bakanlara,
yanında konaklayanlara şifa kaynağı olur. Gel de bir
şu kirlenmiş pis bir suya bak. O da içene zehir, bakanın
midesini bulandıran, yanında kötü kokusundan dolayı
duramayacağın çöplük gibidir. İşte iki örnek.. Göz
neden güzele meyillidir, kaynağını anladın değil mi? Dil
ile yapılan sohbetlerde suskunluk hali bir tarafta olmaz
ise ortalıkta kuru gürültü peydah olur. Onun için
demişlerdir ki söz gümüş ise sükut altındır. Buradaki
benzetme gerçeğini anlayan konuşma gereği duymaz.
O zaten kendi nefsindeki hataları düzeltmek için
feryad-ü figan vadisinde koşmaktadır.