kokular, reyhan rüyasından beni uyandırmasın. Bak
işte sen de ben de yolumuzdan olduk. Şimdi Hızır’ın
Musa’ya selam verdiği yerden güneş doğmakta. hadi
bakalım asa bize yolun acılarını anlatmaya devam
etsin, kuşluk vaktindeki gıda can gıdasıdır. O gıdanın
hem kokusu hem de gelişi güzel.. Yoksa ne diye ders
almadıktan sonra o dağa çıkıyorsun? Hira’ nın içinde
barındırdığı o adı güzel kendi güzel olana bin defa
kurban olayım. İstersen sen de şu tedbir dediğin attan
in de seninle şu koskoca sahrada bir sohbet edelim.
Ama bana bakarken kalbinden geçenleri saklamaya
çalışsan da bil ki bu dükkanda müşteri de sen, mal
sahibi de.. Onun için dosdoğru ve sadıkane yaklaş. Biz
belki Üftade hocamın bağında üzüm topluyor gibi olsak
da, Bursa semalarına yaklaşan hicaz kervanı da
gönlümüzden uzak değil. Hadi doldur bakalım aşk
deresinden muhabbet kadehlerini. Ama dikkat et hırsın
gözlerindeki çakan şimşekleri görüp de kadehleri
taşırma! A beni sen, seni ben sanan yolcu.. Bu
gördüklerin mağaranın duvarlarındaki kendi
gölgemizden başka bir şey değil. Seninle yattığımız
toprağımsı uykuyu meleğimsi kanat çırpışlarla
çevirmek için şu senin azık torbanda sakladığın küflü
dünya nimetlerini, ortamızdaki hiçlik deryasına atman
lazım. Sadece oda yetmez nefis ormanını da sağlam
bir iman baltasıyla budaman lazım. İşte o zaman
benim gibi günaha gark olmuşlardan kurtulup müjde
bayrağının nakışlarına vasıl olursun. O sallanıp da
duran bir yanında okçular bir yanında kılıcını hiç
korkusuzca çekmiş orduya rüzgarla selam veren
sancağın ipliğine kurban olayım.
İşte kamet sahrasındaki kapıyı şükür biraz da olsa
aralamaya çalıştık. İnan ki daha kapı açılır açılmaz
bakanın aklını başından alıverecek masum kalplerin
atışlarını duyunca sakın ola ki bana bu kapının