Hey çölde ayak izlerini gördüğüm sultan.. O izler ki
halk gece evinde zevk-ü sefa içerisinde uyurken ya da
gaflete dalmışken, o karanlık ve soğuk çölde elinde
asası ile gözlerini yummuş Hakka tevekkül halindedir.
Sen kendini beğendirme yarışında kimin kapısına
gidersen git o kapıdan kovulursun. Çünkü kapısını
çaldığın nefis çoktan kendini yüce sandığı o aynada
herkesten üstün görmüştür bile.. Kapıyı açıp da senin
yüzünle karşılaşınca kahrolasıca burnunu büker de
senin yüzüne kapıyı çarpar gider. Ama hak
dergahlarında ‘ne olursan ol gel’ sözü çınlar ki herkesi
bu hoşluk kucaklar. Kör de fakir de günahkar da
riyakar da eğer hüsnü kalp ile gelmişlerse bu nur
deryasında yıkanır da günah küllerinden arınırlar. Ne
demişler yeter ki hüsnü niyetin temiz olsun, yeter ki
tövbe denizine dalmaya niyet et. Ne deryalar var o
zaman gör..
Neyse biz kendi nefisimizin imtihanıyla uğraşalım,
başka nefisler bizim işimiz değil. Çünkü şeytan bize
her yönden saldırıyor. İnşallahü teala bununla da baş
ederiz. Bu dünyanın içinde bulunduğu galaksi sadece
yıldızlardan oluşmuş sanırsan aldanırsın, ağaçlara
baktığında elif harfini görmez isen sana ilham kuşu
uğramıyor dersem kızma. Çünkü her ilim sandığın,
aydınlatan bir yol içermez, sihri de yapmak için bir
bilgi lazımdır ama bu bilgi o karanlık mağaranın
içindeki dehlizlerden gelen şerre bilet kesen bir yoldur.
Akıl kabında çok şey birikir gelir geçer, nefis ve ruh o
kapta kendine hoş gelenleri biriktirmeye meyillidir.
Bunların arasında kendi canını acıtan şeyler de vardır.
Hafıza denilen yer aslında beyinde yaşanılan olayların
bıraktıkları izlerin toplandığı bir mekandır. İhtiyarlıkta
bu hafızanın yıpranması anıların, yaşanılanların bazen
unutulmak istenmesinden meydana gelen bir iletişim