SİMA'ÜL GAYB ( GÖKHAN IŞIKLI )

(GÖKHAN IŞIKLI) #1

devam ettiler çok büyük bir ağacın yanına geldiklerinde kız köleye dönerek senin ismin nedir
diye ona sordu köle efendim ismim felgani dedi kız tuaf bir isim daha önce hiç duymadım daha
önce yaşadığın ülke neresidir diye meraklı bir şekilde sordu köle buralara çok uzak bir yer
Semerkant efendi dedi kız peki sen nasıl getirildin buralara annen babanda kölemidir diye
onunla sohbete başladı köle hayır efendim babam değerli bir bir velidir annemde cennet yüzlü
bir sabır örneği hikmetleri olan benim için çok değerli bir güldür dedi .Kız üzügün bir ses tonuyla
anlıyorum dedi ve artık geri dönelim beni merak ederler bu günlük bu kadarı kafidir diyerek köle
ile birlikte sarayın o muhteşem bahçesinden ayrıldılar. O gece köle artık ne bahçedeki aslanların
varlığının korkusundan nede yıllarca kurtulmaya çalıştığı köleliğin hüznünden bir his
yaşamıyordu sadece gözlerini tavana dikmiş halde onu o kızı düşünüyordu ve bin bir gece
masallarındaki bin hayal içine girip girip çıkıyordu gecenin ilerleyen vakitlerinde uykuya yenik
düşmüş ve şöyle bir rüya görmeye başlamıştı yeşil renkte bir gemide ucsuz bucaksız bir
okyanusta yol almaktaydı deniz hayli hırçın ve büyük dalgalar ile doluydu ve o koskoca gemide
tek başınaydı içinden aman yarabbi ben nerdeyim burası neresi diye korku ile konuşmaya başladı
tam o sırada geminin kapalı olan bölümünden bahçede birlikte gezdiği kız çıkarak tatlı bir
gülümseme ile yanına geldi elinde bir pusula taşıyordu bunu köleye verdi ve şöyle söyledi artık
sen sabır imtihanının son aşamasına girdin şimdi doğru yolda ve doğru istikamette olur doğru
kararlar verirsen ne ala yüzün gülecek ömrün bereketlenecek dedi ve o hırçın gri denizin sularına
atlayarak gözden kayboldu sabah olup uykudan uyandığında hala daha gördüğü rüyanın
etkisinde olduğunu hissetti hemen yataktan fırladı ve elini yüzünü yıkayıp ayılmak kendine
gelmek istedi tüm bu anlatılanları dinleyen kervanın sahibi maksud gecenin ilerleyen saatlerine
rağmen gözünde uykuya dair hiçbir belirti olmadan ve çok da meraklı bir şekilde aşığı dinlemeye
devam ediyor bir yandan da ateşin üzerine koyduğu kahve cezvesini dikkatlice karıştırıyordu .aşık
birden maksuda dönüp ey halimi anlayan ey derdimi bilen ey kardeşim gibi sevgi duyduğum
birkaç saat önce adını sanını bilmediğim yabancı saydığım dost benim bu dertli halim seni
sıkmasın seni daraltmasın eğer öyleyse çok üzülürüm dedi ve gözlerinden çölün kurak
topraklarına yaşlar düştü maksud ey aşık sen ne dersin ben bu anlattıklarını çok hayret ve
merakla dinlemekteyim bu uzun yolculuğumda hep içim sıkılır konuşacak dertleşecek kimse
olmadığından biran evvel yolculuğumu bitirip evime geri dönmek arzusu ile yanar tutuşurdum
senle karşılaşıp senin bu hüzünlü halini az buçuk anlamaya başlayınca yolun ve yolculuğun tüm
sıkıntısı bir anda uçup gitti sen rahat ol ve rahat et benim yanımda kendini hiç sıkma artık güzel
dost dedi aşık sağ elini göğsüne kalp hizasına koyarak eyvallah dercesine sessizce bir hareket
yaptı ve anlatmaya devam etti birkaç gün daha o huriyi sarayın bahçesinde gezdirdim ve dilim
döndüğünce her köşesini anlattım o da zaman geçtikçe bana daha yakın davranmaya başladı
öyle bir an geldi ki sanki iki arkadaş olmuştuk hatta bir gün bana sağ omzumdaki işaretin
anlamını sorunca ben anlatmak istemedim sustum o zaman bana lütfen anlatırmısın diye
tamamen farklı bir tarzda istekte bulundu bende anladım ki bana ilk baktığı gözle şuan ki baktığı
göz o göz değil ey acele karar veren ve şekil aynasına baka baka ipnotizma olmuş aptal göz sen
kimsin ki kudretullahın yarattığı şeylere nefsindeki cehalet ile burun bükerde beğenmezsin eyvah
eyvah. Çok israr edince bende sağ omzumdaki işaretin doğuştan olduğunu ve yaşadığı
memleketin alimlerinin bu işaret üzerinde çok sır dolu yorumlar yaptıklarını anlattı kıza bunları
duyunca çok çok meraklandı ve ekledi ne gibi yorumlar yaptılar anlat hadi anlat diye küçük
çocuklar gibi israr etti işaret bir kartalı andırıyordu tam haliyle olmasa da ve etrafında küçük
küçük yıldızlar vardı sanki köle şöyle devam etti bir gece ben küçükken şehrimizin çok uzağındaki
bir dağda yaşayan ak sakalı heybetli devamlı elinde bir asa ile gezen çok nurlu bir ihtiyar alim
vardı adı lali idi beni annem ve babam ona götürdüler hatta ona doğru yola çıktığımızda gecenin

Free download pdf