Ankara'ya gitti. İlk B.M.M'ne âza oldu. Ve
kutsi gaye uğrunda çalıştı. Kanaatlerine
uygun yaşamak için ihtiyari bir gurbete
katlandı. Uzak diyarlarda zaruret ve ihtiyaç
içinde, vatan hasretiyle yaşadı. Ve nihayet
son günlerini hissederek, istiklâle kavuş-
masını o kadar yürekten terennüm ettiği
sevgili memleketinin, ezelî âşinâsı olduğu
güzel ufuklarını, son defa görmek üzere
Türkiye'ye geldi gördü, kavuştu ve öldü.
Âkif'i bunun için takdir ediyorum. Fikir ve
kanaatleri bizimkilere uymadığı halde
hürmet ederim. Çünkü yalan söylemedi,
riyakârlık yapmadı, fenalık yapmadı!"
Onun bütün kanaatlerine, bütün fikirlerine,
bütün imanına karşı, Hüseyin Cahit gibi
sımsıkı kalanlar bile, büyük vatanperliğini
kabul etmekte, yalansız, riyasız, hayatını
çarpıcı bir şiire benzetmektedirler. M. Âkif
Balkan Savaşlarında, cephelerimizin manevi
komutanlarından biri oldu. Camileri, tıklım
tıklım dolduran cemaatler karşısında, hep