Bir gün geldi telgrafın tellerinden yürüdük
Bir üniversite ortamındaydık artık
yeniden bir yanık kokusu vardı terk etmeyen bizi
durmaksızın parçalayan kendini uzun uzun herhangi bir çiçek sesinde
yangın mıydı
değildi yangın
değildi yangın
ama o da geçti anne
onlar da geçti
bilsen nasıl geçti
neler geçti gitti anne
kamyonlar arasından gelişigüzel tanklar geçti apansız
başkentli darbeler geçti
bir zambağın leylak sesinden hançerler
o hançerlerin içinden püsküren işkenceler geçti
güle oynaya tuyuğlar geçti ince kadınlarla
ilk aşklar geçti
köleler geçti
bir nice kederli cumartesiler geçti
bahçelerden tozlar dumanlar
sokaklardan kısa mesafe faytoncuları geçti
onlarla birlikte bir Kars geçti
dal gibi bir Avusturya geçti
birtakım şövalyeler geçti
dört kitap tekmil geçti
darağaçları gıyotinler ve kelleler geçti.
Pek sadık neferleriyiz şimdi dirimin
koyu bir yanık kokusu yine peşimizde
birçok çiçeklerin sesinde
hepsinin kokusunda
yangın mıydı
yangındı elbet
elbet yangındı dağ gibi ama ince uzun
orada da yaşadım ben
yaşadım ben biliyor musun anne
yaşadım utanmadım.