يلدب
ّ
لاإ تبثي لا ،ىلاعت لله قّ ح
ّ
ل يعرش مكحُ ريفكتلا
1
2
Eğer biz meal ve tefsir yollu bu şekilde bir anlama
gidersek buna dinin aslından demek de caiz olmaz. Zira tefsir
edilen kelimeden murad bizim anlamış olduğumuz şey
olmayabilir O halde zan üzerine dinin aslı bina edilir mi? Bu
kelimeyi tahrif ve tebdil etmeden tekfire delil getirmek
mümkün değildir.
Biz onlardan beri olduğumuzu asıl olarak alır isek
tekfiri dinin aslından çıkarmış oluruz. Bununla beraber beri
olmanın bir gereği olarak onlara düşmanlığı ve buğzu gerekli
kılsa da tekfiri gerekli kılmaz.
Eğer bu konuda bizimle ihtilaf edenler risalet
hüccetinden sonrasını kastederse o zaman her iki halde de
anlam değişmez ve müşrik ve kâfirlerden beraat gerçekleşmiş
olur. O halde hakiki bir ihtilaftan daha ziyade lafzi bir ihtilaf
olmuş olur. Zira risalet ve kitap hüccetinden sonra kat’i nasla
bildirilen şeyler artık ıstılah olarak dinin aslından olmuş olur.
Ayrıca kelime-i tevhidin iki rüknü yedi şartı vardır ki,
bu konuda gerek Necid uleması gerek başka âlimler bu rükün
ve şartlarda ihtilaf etmemişler. Ulemadan hiç biri tekfiri"لا
اله إلا الله" kelimesinin ne rüknü ne de şartı olarak
saymamıştır.
Ulema indinde bu kelimenin iki rüknü vardır ki;
- Nefy, sahte ilahları reddetmek. Onların ilahlığını
inkar etmekle beraber nefyetmek.