يلدب
ّ
لاإ تبثي لا ،ىلاعت لله قّ ح
ّ
ل يعرش مكحُ ريفكتلا
1
3
Bu rivayetlerin sahih olduğunu varsaysak bile bu
rivayetlerde onlara bir delil yoktur. Zira tekfir eden Nebi
sallallahu aleyhi ve sellem’dir. Tekfir ettiği zaman da
risaletten sonradır. Zira tekfir etmesi risaletten sonradır. Utbe
Bin Rabia ise risaletten vazgeçmesi için gelmiştir. O halde
risaletten sonra olan bir olay risaletten sonrası için delil olmaz.
Şöyle bir iddia da söylenebilir. Kureyşliler tekfirin ne
demek olduğunu biliyordu. Zira Utbe bin Rebia “babalarımızı
tekfir ettin” demişti. Burada iki vecih vardır. Ya Resulullah
sallallahu aleyhi ve sellem ile bu şer’i isim onlar arasında
yaygınlık kazandı, ya da İbrahim aleyhisselam’ın dininden
kalan bir öğreti ile bunu biliyorlardı. Atalarından tevarüsle bu
onlara kadar gelmişti. Her iki halde de onlara bunda bir delil
yoktur.
Üçüncü bir ihtimal ise Yahudilik ve Hristiyanlık’tan
öğrenmiş olabilme ihtimalleri de vardır. Çünkü onlar bu
dinleri biliyorlardı. Elbette bu din sahipleri kendi dinlerine
itikad etmeyen kimselere kâfir diyorlardı. O dönemdeki
müşriklerin bundan habersiz olmaları mümkün değildir. Onlar
ticaret için Hristiyanlığın merkezi olan Şam’a kadar gelip alış-
veriş yaparak onlarla bir iletişim halinde idiler.
Ebu Bekr radıyallahu anh haberinde de aynı şey
söylenebilir. Zira o gelip bunları söyledikten sonra Nebi
sallallahu aleyhi ve sellem’e iman etmiştir. Yukarıda Zeyd bin
Amr bin Nufeyl kıssasını anlatırken böyle bir şey vuku bulsa
bile fıtratı ile bildiğine delil olmaz demiştik. Çünkü onlar her
ne kadar şirk içerisinde olmuş olsalar da İbrahim