يلدب
ّ
لاإ تبثي لا ،ىلاعت لله قّ ح
ّ
ل يعرش مكحُ ريفكتلا
1
8
ettiğimiz zaman da içtihadi bir mesele olduğunu görürüz. Zira
bu içtihad tahkiku’l menata dayanır. Yani muayyen şahsın
tekfir edilmeye uygun olup olmadığının araştırılması gerekir.
İşte burada da vazi hükümler devreye girer. Onlar ise sebep,
illet, şart ve manilerdir.
Bilindiği üzere her şer’i hüküm teklife yönelik bir
müsemmaya tabidir. Bu ise yukarıda saydığımız beş ismin
gayrısında değildir. Ve aynı zamanda her teklifi hükmün
şartları manileri, rükunları, sebep ve illetleri vardır. Orucun,
haccın, zekâtın, namazın vs diğer hükümlerin olduğu gibi
tekfirinde şartları, sebepleri, mevanileri ve illetleri vardır.
Velhasıl-ı kelam diğer içtihadi meseleler de olduğu
gibi tekfir ahkâmında da şer’an muteber bir ihtilaf varsa
muhalif olan kimselere müsamaha ile yaklaşmak asıl
olmalıdır. Ulema arasında muayyen tekfir hükmü için şartların
oluşması ve manilerin ortadan kalkmasında ihtilaf yoktur.
Ancak ihtilaf şartların ve manilerin teferruatında olup vakıaya
indirgenip indirgenmemesindedir. Cehalet, te’vil, hata ve
ikrah’ın sınırlarındaki ihtilaf gibi...
Tekfirin şer'i bir hüküm olduğunu kabul eden bir
kimse bunun aynı zamanda şer'i delillerle sabit olduğunu da
bir ön kabulle kabul etmiş olur. Bunun başka bir seçeneği
yoktur. Şer'i hükümlerin istinbat edildiği deliller arasında ise
misak, fıtrat ve akıl hücceti yoktur. Şer'i deliller ümmetin icma
ettiği üzere kitap, sünnet, icma ve kıyastır.
O halde usul yönünden; hem şer'i bir hüküm olarak
kabul edip hem de dinin aslındandır diyenler tekfiri, şer'i bir