يلدب
ّ
لاإ تبثي لا ،ىلاعت لله
ّ
قح
ّ
يعرش مك
ُ
ل ح ريفكتلا
8
Buradan anlıyoruz ki Dinin Aslında -dinin aslını
yerine getirmeyen kimsenin küfrüne hükmetmek için- hüccetin
ikamesi şart değildir. Yani dinin aslını gerçekleştirmeyen
kimsenin küfrüne hükmederiz. İster bu kimseye hüccet ikame
edilmiş olsun isterse hüccet ikame edilmemiş olmasın durum
değişmez.
Dinin aslı denilince çoğu kimse bundan sadece tekfiri
anlıyor ve diğerlerine gereken önemi vermiyor. Bunun en asıl
nedeni diğerlerinde ihtilaf olmayıp, tekfirin dinin aslından
olup olmamasından doğan ihtilaftır. Diğer bir nedeni ise bazı
cahillerin tekfirde zirve yaptığı zaman tevhidde zirve
yapacağına kendini inandırmış olmasıdır. Eğer böyle olmuş
olsaydı Şiirlerden daha muvahhit kimseler olmazdı. Zira onlar
bir elin beş parmağını geçmeyecek kadar kimse müstesna
sahabenin hemen hepsini tekfir etmiştir. Yine eğer böyle
olmuş olsaydı Hariciler tevhidin sırrına ererdi. Zira onlarda
Hulefai Raşidinden olan Osman ve Ali radıyallahu anhuma
gibi halifeleri ve tabilerini tekfir etmişlerdir.
Diğer bir nedeni de dinin aslının sınırlarının neleri
kapsadığı hususudur. Ayet ve hadislerin mantuk ve
mefhumunun delalet ettiği şeyleri kapsar ki bu da ya delalatu
mutabakat ya delaletu tadammun ya da delaletu iltizam ile
olur.
İbni Teymiye rahimehullah bu konuyu beyan ederek
delaletler içerisinde “Mutabakat ve Tazammun” delaletlerinin
muteber olduğunu, iltizam delaletinin ise sınırı olmaması
hasebiyle delaletinin muteber olmayacağını beyan etmiştir.