biçimlerini, daha o çağda dahi yeterince eskidiğinden ve arkeolojik kaldığından
sonlandırmak ister. Hıristiyanlığın başlattığı ritüellerin bedensellikten çıkarılıp
zihinselliğe dönüştürülmeleri işlemini Kuran sürdürmüştür.
Fiziksel olarak ülkenin her tarafı mabet doldurulduğu, fiziksel oral olarak herkes
dini, dilinden düşürmediği halde ortalıkta Allah’ın egemenliği, toplumsal ahlak ve
dindarlık neden görülmüyor? Çünkü dindarlık, bedensel spor hareketleriyle değil,
ancak zihni işlemekle olur.
“Arzularımız o kadar şiddetlidir ki bazen birbirimizi parçalamak isteriz.
Ama topluluk duygusu bizi durdurur. Lütfen not edin: İşte bu, neredeyse
ahlakın tanımıdır.” Nietzche
Zihinsel İşlem ve Oluşmak
İnsan, zihinsel işlem uygulamadan aldığı şeyleri öğrenemiyor ve onunla
oluşamıyor. Çünkü öğrenme alınan verilerin beynimizdeki kimyasallarla
tepkimeye girmesiyle oluyor. Bu tepkime de sadece zihinsel boğuşma ile oluyor.
Bu nedenle zihinsel işlem uygulanmayan Tanrı fikri ile oluşulamıyor. Dolayısıyla
Tanrı’nın fiziksel algılandığı, zihinsel algılanmadığı toplumlarda normel/değersel
dindarlık olmuyor. Geleneksel dinlerde Tanrı ile bağ ve ilişki fiziksel ibadetlerle
kurulur.
Allah’la İlişkide Fiziksellik ve Zihinsellik
Bedensel ibadet yapmak demek, Tanrı’nın verdiği doğal verili (a priori) bedensel
malzeme ile Tanrı ile ilişki kurmak demektir. Zihinsel ibadet yapmak demek,
kazanımlı (a posteriori) olan insanın ürünü zihniyle ürettiği idelerle ilişki kurmak
demektir. Tanrı kendisine, kendisinin verdiği bedensel malzeme ile değil, insanın
ürettiği beşeri zihinsel malzeme ile ilişki kurmasını istemektedir. Çünkü doğal
malzemenin değeri yoktur, çünkü doğal duygular (pathos) ile anlar. Tanrı, doğal
zihinle algılanamaz. Anlama, algılama ve anlamlandırma gücü yoktur. Bu güç
ancak insani ürün olan beşeri zihinsel (logos, cogito) yapısında vardır.
Din ve teoloji soyut bir şeydir. Soyut şeyler, ontolojik olarak, zihinle üretilen
fikirlerle oluşurlar. Dolayısıyla tanrıyı, peygamberi, dini ve ibadetleri maddi-
bedenselleştirmeyi kabul etmez. Zihinsel varlık olan Tanrı ile ancak zihinsel
iletişim kurulabilir. Fiziksel bir varlık olmadığından Tanrı ile fiziksel bağ kurmak
zaten mümkün değildir. Kuran, zihinsel ibadet ilişkisiyle, insanın zihinsel
özgürlüğe sahip tam müstakil birey olmasını ister. Başkalarının algıladıkları ilişki
biçimleriyle ve algılarla insanların “aşılanmış hafızalar” olmalarını istemez.
Aşılanmış hafızalarla, bireysel sorumluluklar özgün ifa edilemez.
“Zihinsellik, kendilik ve tam özgür birey olmaktır.”
Tanrıyla bedensel bağ kurmak Tanrıyı fiziksel insani obje, antropomorfik(kişi
tanrı/personal god) bir varlık olarak algılamaktır. İnsanın önünde ayakta hazır ol
vaziyette durmak, rüküya gidecek kadar yarım eğilmek ve ayaklara kapanacak
şekilde tam secdeye gitmek, bir insan monark yöneticiye görsel ve fiziksel itaat
etme göstergeleridirler. Bu, gerçek itaat değildir. Gerçek itaat, itaat edilen kişinin
emirlerini harfiyyen ifa etmektir. Bu fiziksel itaatin aynısını Tanrı’ya uygulamak
çağımız rasyonunun çapının irrasyonel gördüğü bir fenomendir. Kuran, o devirde
var olan Tanrı’ya ruku ve secde yapılması uygulamasını alır. Ama bu rükünleri
salatın içerisine dahil etmemesi, zihinsel ibadet konsepti ile tutarlılık arz eder.