Batı’nın Referans Alınışı
Çöküşle birlikte, “kefere saçmaları” olarak nitelenip küçümsenen Batı kafasını
oluşturan felsefenin referans alınışı kabul edilmiştir. Köklü değişiklik ve
ıslahatların yapılmasına ihtiyaç duyulmuştur. Fakat Batı’nın sadece tekniğinin
alınması ama kültürünün alınmaması istenmiştir. Çünkü alınacak şeylerin;
Müslümanların sözüm ona ve ne kadar mevcut idiyse ahlaki faziletleri, sosyal
hayatı ve dini muhafaza etmesi şartıyla gerçekleştirilip uygulanması gerekir.
İslam’ın tükenişi henüz kabul edilmemiştir.
Hâlbuki yeni dünya sadece teknolojisi değil, dini anlayışından felsefesine kadar
her şeyiyle yenidir. Teknolojiyi üreten kafa, diğer şeyleri de yeniden ve aynı
evsafta üretmiştir. O nedenle çağdaşlaşma sadece teknolojiyi almakla değil, yeni
felsefeyi de almayı zorunlu kılardı. “Teknolojiyi alalım” ifadesinde görüldüğü
üzere, Müslümanlar sadece bu kafanın sonuçları olan ürünlerini almayı, o ürünleri
üreten kafayı almamayı savunuyorlardı. Ürünleri almak kolay ama kafayı almak
zor işti. Nitekim o zamanda bile, bu teknolojiyi üreten kafanın felsefesinin
aynısının bir örneğini üreten Müslüman düşünür çıkmamıştır.
Kimlik Problemi
Çöküşle karşı karşıya kaldığı durumların başında, yenidünya da kimlik problemi
yaşamak olmuştur. Bu kimliksizliği telafi etmek amacıyla, bin yıldır yaşadığı
dinsel hayatı, “İslam” adı altında kimlik yapmaya çalışmıştır. İslam kimlik
olamazdı. Çünkü İslam hem tükenmiş hem de Allah’ın ürünüdür. Kimlik,
toplumun kendi ürünü olmak zorundadır ve bu, yerli düşünürler tarafından
üretilebilirdi. O dönemde çağdaş vasıfta bir tane Müslüman düşünür yoktu.
ÇÖKÜŞTEN KURTULUŞ ARAYIŞLARI
Dinde Islah ve İhya Hareketleri; İslam’a Geri Dönmek
İslam toplumları, tarihleri boyunca çöküş dönemlerine her girdiklerinde, çöküşün
nedenini İslam’dan uzaklaşmak olarak görüp, “dinin aslı olan asr-ı saadet
dönemine dönmek” teşebbüsleri yapmışlardır. Osmanlı da, içine düştüğü çöküş
sürecinden kurtulmak amacıyla, “dinde ıslahat arayışlarına” sarılmıştır. Islahattan
kasıt, İslam’ın aslına geri dönmek idi. Ve kurtuluşu din âlimleri yapacaktı. Çöküşü
doğuran yeni gelişmelerin nasıl üretileceği ile ilgili düşünme işlemi yapmak
yerine, İslam’ı yeniden anlamak gibi geçmişi çalışmak yoluna gitmişlerdi. Islah ve
ihya hareketleri; ileri gitmek için değil, geri gitmek için olabilirdi. Hâlbuki artık
ileri gidilmesi şarttı. İleri gitmek, çağı yakalamış ilerileşmiş akılla olabilirdi ki
Müslümanlarda bu akıl henüz yoktu.
Nitekim bu anlayışın Osmanlı’da ifade tarzı şöyleydi: “Esâsât-ı kadîme-i
İslâmiyyeye rücu (İslam’ın ilk temel esaslarına dönüş)” ve “ihtiyâcât-ı
zamâniyyeyi müdrik ulemanın cehd ve içtihatlarına (zamanın gereklerini idrak
eden din âlimlerinin gayret ve içtihatlarına)”. İslamcılık ile ihyacıların ortak
noktaları ve bayraklaştırdıkları temel sloganlarından bazıları şunlardı: İslam’ın
temel kaynaklarına dönüş, taklidi terk, ıslahat, yenilik, direniş, aklı ve bilimi esas
alma, İslami medeniyet, İslam Birliği vs.
Kurtuluş İslam’da
İslamcılığın çıkışından iki asır sonra günümüz Türkiye’sinde bile hala; “Kurtuluş
İslam’da” demek çok vahimdir. Bu iddiada bulunmak, İslam’ın karakterinin ne
olduğunun bilinmediğini göstermektedir. Kurtuluş İslam’ın nesinde? Bunun felsefi
ve bilimsel izahını yapamıyorlar. Çağdaş gelişmeleri İslam değil, Müslümanlar