didinen kişileri, Ortaçağ Papalarının yaptıkları gibi, “dalalet (sapıklık)” yaftasıyla
azarlamakta, itham ve mahkum etmektedirler. Fakat işkence yapma ve infazda
bulunma yetkileri, Allah’tan ki, Atatürk sayesinde yok edildi. Ülkenin
profesörünün akıl çapının, merdiven altında yetişen din adamınınkinden farklı
olmaması, ülkenin varlığını sürdürmesine en büyük tehlikedir. Nitekim çok sayıda
profesörün, merdiven altında yetişen şeyhlere mürit oldukları görülmüştür.
“Türk milletine, milletin kafa katmanı yazık ediyor, ayıklanıp gitmesine çalışıyor.
Türkiye’nin asıl “beka (ontolojik) sorunu” bu sorundur.”
SONUÇ
Başta DİB Başkanları olmak üzere tüm Türkiye, XVIII. asırdan sonra üretilen
bütün kavram, kurum, kuram, değer, ilke ve sistemleri bir an önce öğrenmeli,
onlarla oluşmalı ve ürünler vermelidir. Bunların hepsi bedenle değil, zihinle
yapılabilen işlerdir. Unutmayalım ki:
“18. asırdan sonra işler koldan kafaya geçmiştir.”
“Bir kuşağın, bir şeyi bilinçli ihmali, ondan sonraki kuşağın gerçek bellek yitimini
doğurur.”
1055 yılında Selçukluların İslam dünyasındaki egemenliği sonucunda bilim ve
felsefe, bilinçli ihmal edildi ve ondan sonra bugüne kadarki kuşakların belleğinde
silindiler.
Müslümanların Geleneği
Müslümanların, çıkarcılığa dayalı şöyle bir kültürü ve geleneği vardır:
Müslümanlar, tarih boyunca Müslüman olmayanları görünürde küçük görmüşler
ama gizliden gizliye onlara hep yaranmaya çalışmışlar ve eziyet etmemişlerdir.
Çünkü onları bilinçaltında değerli görüyorlardı. Onlar tarafından sırtlarının
sıvazlanmasını ve adam yerine konmalarını çok severlerdi. Onlara karşı medeni
görünmeye çalışmışlardır. Gayri Müslimleri hiç sömürememişlerdir. Müslüman
imparatorluklarındaki en üst düzey paşaların ve umeranın dahi dış güçlerin
maşası olmalarının nedeni, bu menfaat ve aşağılık kompleksidir.
Fakat Müslümanlar, Müslümanları hem küçük görmüşler hem de onlara her
fırsatta hep eziyet ve işkence etmişlerdir. Birbirlerine karşı hep şedit görünmeye
çalışmışlardır. Birbirlerini her fırsatta sömürmüşlerdir. Çünkü birbirlerini değersiz
ve sömürme malzemesi olarak görüyorlardı. Şimdi de, diğer işkence çeşitlerinin
cezası bulunduğundan, onlarla işkence yapamayınca dünyevi çıkarları için, ezanın
okunuş biçimini kullanarak Müslümanlara “Allah” ismiyle işitsel işkence ve eziyet
uygulamaktadırlar.
“Müslümanlar, Müslümanlardan hiç haz etmiyorlar.”
“İdeolojik mümin, Tanrıdan korkmaz, mahkemeden korkar.”
“İdeolojik mümin için gerçek din değil, çıkarına uygun din önemlidir.”
İbadet etmek, kişinin özel hayatı ve tek başına özgürlük alanı ile ilgili bir
konudur. Bu alan, başkalarının müdahale etmeyeceği bir alandır. Özgürlük;
kişinin dini ve özel hayatını kendi yordamınca yaşama özgürlüğüdür.