Yeni Vizyon Fanzin 6. Sayı

(Yeni Vizyon Fanzin) #1

Alice Berbat Bir Diyarda


Ölülerle konuşmak mümkün değilse de ölmek üzere olanlarla konuşmak da en az onun


kadar sarsıcı bir deneyim. Ortada bir kumar masası var. Zarlar havada ve çürümek ihtimal


dâhilinde. Çürümenin önüne geçemeyiz. Tıpkı buzdolabında unutulmuş meyveler gibiyiz.


Zaman bütün kayıtsızlığıyla işleyen bir makineyken bizler koparılmış birer meyve olarak


ölümün soğuğunu içerliyoruz.


Öğle haberleri, bütün odayı kaplayan hastane yatağı, koldaki serum, (can yakıcı, kaşındı-


rıcı) derideki dikişler (ağrılı, sızılı) ve kirlenmiş havada arayıp bulduğumuz zorlayıcı nefes-


ler... Soyutlanmış bir başka dünyada, dünyaların en berbatındayım: Alice Berbat Bir Diyar-


da.


Ailesi tarafından zekâ geriliği teşhisi koyulan Alice koyu kahve gözlerini çevreleyen geniş


koyuluklardan daha koyu bir tene sahip tıknaz bir kızdı. Gırtlağında çatallanan sesi çakmak


taşlarını birbirine sürttüğünüzde çıkan sese benzerdi. Konuşurken ellerini hiçbir şey ifade


etmeyecek biçimde sallayıp durur, ellerin bu garip dansını mı yoksa söylenenleri mi takip


etmek gerektiğini şaşırırdım. Ayrıca bu eller kemikli ve etliydi. Kalın siyah tüylerle çevrili


yüzünü avuçları içine oturtup birisi kendisine emir verene kadar öylece dururdu. Evet, emir


alırdı. Komutlarla harekete geçer pek az şeyi kendi arzusuyla yapardı. Bu zamana kadar


kimse onun kişiliği olabileceğini aklından bile geçirmedi. Olabilecek bütün kişisel özellikler


akşamları hava soğumaya başladığında çerçöple birlikte sobada yakılırdı. Belki uzayan gece-


lerde uykusundan biraz çalarak bu soba alevinin tavana vuran kızıl yansımasını seyrederdi.


Neler görünmezdi bu değişken yansımada. Çılgınca dans eden cinler, saçları dalgalanan


güzel kızlar, eğlenceler hatta müzik. Bir süre sonra zaten kömür olan gözleri tutuşur tümüyle


kendini orada, o eğlencenin içinde bulurdu. Alice, benim talihsiz kuzenimdi.


Trenin ağır penceresini kaldırdı. Yeşermiş ekinlerin taze vücutlarından yayılan nefis bir


rüzgâr girdi kompartımana. Halinden memnun gülümsüyordu. Dirseklerini pervaza dayadı.


Altımızdaki korkunç canavarın tekrarlayan gürültüsüyle sağır kesilmiştik. Tabii böylesine


cüretkâr bir girişimin engellenmesi gecikmedi.


“Otur şuraya. N’oluyorsun!”


“Ayazı yiyecek sonra uğraşdur.”


Geri kalan bir saat boyunca birbirimizin suratına baktık. İstasyona indiğimizde ruhum


valizimden daha ağırdı. Taşıyamadım. Arkalarından yetişeceğimi söyleyip gitmelerini bekle-


dim. Biraz uzaklaştıklarında yoksulluklarını daha iyi görüyordum. Babanın ayak sürüyüşü,


annenin tiftiklenmiş paltosu, rüzgârın dağınık saçlarıyla şımarık bir çocuk gibi oynaması ve


hepsinin üzerindeki aldırış etmeyiş nedense beni üzüyordu.


Ne yapabilirdim? Kalbini kesmişlerdi. Ameliyatı gözümde canlandırmaya gayret ettim.


Kalbe kan taşıyan ana damarın üzerindeki sinir, damara baskı yapıyordu. Bir goncanın üste-


lik kâğıttan bir goncanın yapraklarına su taşıyan ince dalına dayanmış kaba bir bahçe maka-


sı onu tehdit ediyordu. Şimdilik makas durmuş. Göğüs bu haliyle kapatılmıştı. Zarlar havada


dönüyor ve kimse emir veremiyordu. Öl ya da yaşa. Bu sefer karar ona bırakılıyordu.

Free download pdf