YENİ BASKI

(Yeni Vizyon Fanzin) #1

Aysun Doğan Terzi


Ahtapot


Çalışma masasına doğru sürüklediğim bu eski gövde bana mı ait? Yüz kiloyum sanki, memelerim hiçbir
yere sığmıyor. "Gözüme batıyor bu portakallar." Boyun ağrılarım çoğaldı, artık söküklerimi bile dikemiyo-
rum. İlaçlar midemi bulandırıyor. Mumlar yanıyor, mumlar sönüyor.Uçuyorum bir filin boynunda, uçuyo-
rum durmadan. Gerçeklik buharla dolu bir banyonun gri mazgalında eriyen tereyağı gibi akıp gidiyor.
Gökyüzünde beyaz bir köpük dalgası hızla yayılırken, ruhum karanlık denizlerin gemisini yitiren kaptanı.


Mobilyadan yeni fil yapıyorum, pencerenin camına gökyüzü çiziyorum kendime. Kaldırıyorum sınırım-
daki dantelleri, çerçevesiz bir özgürlük istiyorum ağaçların komşuluğunda. Giz kuyularıma yakın, kan
kokusuna uzak. Ağaçlar uzun, ağaçlar birbirine dolanık nefretle. Döküyorum bir bir karabasanlı gecelerimi
ortaya. Şimdi hızlı yüzüyorum, hızlı yaşıyorum. Çekingenim biraz da.


Sararan perdeler, boydan boya yarık duvarlar. Eskiyen eşyalara uzun uzun bakıyorum. Kırık bir lavabo gibi
hissediyorum kendimi. Çatlaklardan su sızıyor içime. Bazı günler otel ardiyesinde müşteri bekliyorum.
Polis baskınında kızartana kadar ovuyorum ellerimi. Ne hacışakir, ne sıcak su temizleyemiyor ellerimdeki
kiri. Çok fazla fil var eteklerimde, kapatıyorum bacaklarımı sıkıca. Kimseler aman anlamasın. "Şifonu yok
mu o eteğin?" Şifonlu etek sevmiyorum ben.


Bazen başı sonu belli olmayan bir şiir; dizeleri ansızın yarıda kalmış, bazen ahtapota benzeyen pasaklı bir
tanrıçayım.


Sayfalara sığmıyorum. Denizlere de sığamazdım. Neredeysem orayı öfkemle taşırır, ortalığı batırırdım.
Epeydir görünmüyorum ama.. Nanik yapıyorum, kuşlara, balıklara ve aptal insanlara. Gözlerim mavi diye
çok döverdi benimki, şimdi kanı mavi akan, denizlerin ahtapot kılıklı tanrıçasıyım. Büyüyor ve genişliyo-
rum. Derinlere doğru atıyorum pelte gövdemi, kafamdaki son zehri daima kendime saklıyorum.


Geçenlerde de bir tepsi çayı devirdim, kısa kolluyla oturmasana dedi benimki. Fakat çok güzel çaydı, bir de
tekmeler yedim. Yedikçe keyifleniyordum. Sidik kokan mermer zeminin üstünde gülüyordum durmadan.


Uyuyorum uyanıyorum.


Saatin tik takları, yerini yadırgayan yaşlı kuş, yarıya kadar çekili stordan sızan ölgün ışık, perdeleri kaldı-
ran öfkeli rüzgâr. Bunların ölmüşsem ne anlamı var? Yirmi metre kare yerde, kokluyorum zamanı. Sokak
lambaları bile çok kalabalık burada. Karıncalar gibi insanlar sıcak asvaltın üzerinden hızlandırılmış film
şeridi gibi geçiyorlar. Karınca robot onlar. Çok sıkılıyorum bu kalabalıktan.


Bok kokan ırmağın dibinde bitivermiş genç akasya ağacını izliyorum. Altında balıkçı sandalyesinde oturan
mutlu çiftler. Dünyaya sırt dönmüşler. İki deli yürek. Tuhaf saçlarım, kirli ellerimle geçiyorum yanların-
dan. Karşı otellerin açık kalan penceresinden Sezen’in sesi geliyor. Değer mi hiç? Sahi değdi mi? Yediğim
dayaklara. Çiçekçi kadın, değmez bacım diye bağırıyor. Ağzının kenarına sıkıştırdığı malboro sigarasıyla.


Çiçekçi çirkin bir kabadayı gibi görünüyor.


Uyanıyorum, artık gündüzleri uyumak yok..

Free download pdf