de “Kırkta bir neyinize yetmiyor, daha vermem, benim bunlar.”
diyorsunuz.
“Haddini aştın, ‘esasa’ girdin, görevi suistimâl ettin, cehl ve zulm
üzeresin, emanete ihanet ediyorsun, geri ver” diyene “Gücün
yeterse gel al, artık bunlar benim, üstelik ölünce de oğullarıma
bırakacağım. Sülalemden dışarı da çıkmayacak, benim de benim.”
diye tutturmuş gidiyorsunuz.
Demek ki...
Allah’ın ülkesinden (yeryüzünden) zimmetinize geçirdiğiniz her şey,
birleşik kap misali bir tarafta eksilmeye yol açıyor. Ondan ihtiyacınız
(emeğiniz) kadarını alıp gerisini vermeniz/infak etmeniz isteniyor.
Demek ki...
“Helalinden zenginlik” diye bir şey olamaz. Zaten zenginlik, ihtiyacından
fazla mülkiyete sahip olmak demek olduğundan Allah’ın ülkesinden
(yeryüzünden) aşırma, zimmetine geçirme demektir. İhtiyaçtan fazla olan
her şey geri verilmek durumundadır. Fıkıhtaki tabirle Havâic-i asliye yani
ev, binek, ev eşyası, alet edevât, işyeri açma, maişet temini vs. ve bunlar
için gerekli miktar temel ve zaruri ihtiyaçlara girer ve özel mülkiyet
değildir. Veya illa mülkiyet denecekse ‘küçük mülkiyet’ denebilir.
Çünkü “Mülk Allah’ındır” ilkesi gereğince mülkiyet kişiye izafe edilemez.
Keza “Allah zengindir, siz fakirsiniz” desturu gereğince aslında kişiye
“zengin” de denemez. Mülkiyet kişiye izafe edilemeyeceği gibi “devlete”
de izafe edilemez. Mülk yalnızca ve sadece Allah’ındır.
Temel ve zaruri ihtiyaçlar (havâic-i asliye) “görev” değil; “hak”tır.
Oysa havâic-i asliye dışındaki mülkiyet “hak” değil; “görev”dir.
Görev olunca kişi, görevli kılındığı (üzerine halife yapıldığı) mülkiyetin
sahibi olamaz, miras bırakamaz, zimmetine geçiremez, şahsî amaçları için
kullanamaz. Cehl sebebi ile miras bırakırsa evin en büyük oğlunun (ekber)
tekeline bırakılamaz, küçüklere de, kadınlara da verilir. Önce aile içinde,
sonra kardeşlik ahdi (muâhede) yoluyla aile dışına da dağıtılır. Vasiyet
yoluyla başkaları da faydalandırılır. Bir yerde yığılmasına (kenz) izin
verilmez. İslam’da mirasın mantığı budur. Sanıldığının aksine miras
taksimi özel mülkiyetin değil; özel mülkiyeti dağıtmanın, kamulaştırmanın
delilidir. “Kamulaştırma” devlete ait kılma değil; herkese ait kılma,
tabana yayma demektir. Bundan maksat ise yukarıda Hz. Ömer’in
sözünde geçtiği gibi kişiyi bir daha ebediyen “krallara muhtaç durumda
bırakmamak”, havâic-i asliyesine sahip duruma getirmektir.
Demek ki...
Üzerine halife kılındığından (emaneti üstlendiğinden) elde ettiği fazlalık
kendisinin değildir. Asıl sahiplerine geri iade etmek zorundadır. Ehil
değilseniz, yetkileriniz alınır, rütbeleriniz sökülür, emanet geri alınır.
Zimmetinize bir şey geçirmişseniz ödetilir, zarar vermişseniz tazmin
ettirilir. Emvâl’i (malı, parayı) ve egvât’ı (kuvvet kaynaklarını) kullanma
yetkisini kötüye kullanmışsanız hesabı sorulur. Bir daha size verilmez. Ehil
olana yani kendini “özel mülkiyet şehvetine” kaptırmayacak olana
verilir. O da aynı şeyi yaparsa aynı işlem onun için de geçerlidir.
Kanımca sözde değil; özde emanet budur!
Düşünün...
arzum
(Arzum)
#1