“Cenâb-ı Hakk” ise böylesi bir dünyayı kurmak için yola çıkanların gören
gözü, işiten kulağı, yürüyen ayağı olacağını vaat ediyor...
Demek ki “kıssaların anası” başta olmak üzere, Kur’an’ın tüm kıssalarının
“yaşayan kıssa” mantığı içinde okunması gerekiyor. Kıssaları dinamik ve
aktüel bir yaklaşımla okumalıyız. Çünkü bizim için artık Kur’an’ın tarihi
değil; mesajı daha önemli ve öncelikli olmak durumunda. Bu nedenle ilahî
mesajda “çağa ve bize ne deniyor” ona bakılması icap eder. Aksi halde
Ramazan hocalarından mebzul miktarda dinlediğiniz o sahur
mahmurluğunun “ölü kıssaları” ortalıkta cirit atar.
Sonuç olarak, demek ki hayatın akışı içinde her doğan çocuk Âdem’dir. Ve
her doğan çocukla birlikte Âdem kıssası yeniden başlar. Anlatılan
eskiçağlarda olup bitmiş bir masal değil, bizim kendi hikâyemiz;
yaşadığımız hayattır. Burada yaratılış sürecine doğumuyla birlikte katılan
her Âdemoğlunun hayatı boyunca nelere dikkat etmesi gerektiğinin
öğütleri vardır; iyi ve kötünün doğası, yaşam ve ölümün anlamı, varlık ve
oluşun manası vardır. Çünkü her oluş gibi insanın oluşu da bir şeyin
içinden yarılıp sökülerek (felaq) gerçekleşir. Her yarılıp sökülen de acı
çeker; olma, oluş (kevn) acısı...
arzum
(Arzum)
#1