Kıssadan “Ne yaptı?” sorusuna “Cinayet işledi, adam öldürdü”
cevabını alıyoruz. Fakat “Niçin öldürdü? Sebep neydi?” sorusunun
cevabı orada verilmiyor. Bunun için Kur’an’ın diğer başka kıssalarına
bakmamız gerekiyor.
Kur’an kıssalarının hepsi derin bir örgü içinde “Kıssaların anası” ile
irtibatlı olduğundan, “Adem’in iki oğlunda” geçen olayın nedenini
“Adem kıssasının” içinde buluyoruz. Malum, Adem kıssası da doğrudan
seni, beni, onu; hepimizi anlatmakta.
Kıssaların anasında “ilk günah” neydi? Mülkiyet hırsı... “Vesveselerin
anası” neydi? Mülk sahibi olacaksınız (en tekûne melekeyn) ve
yıkılmayacak bir mülke (mülkü lâ yeblâ) kavuşacaksanız ve böylece
ölümsüzleşeceksiniz...
Adem’in iki oğlu gibi, Kur’an’da isim verilmeksizin başka bir iki oğul daha
anlatılır: Bahçe sahipleri kıssası... Burada da iki kişi konuşturulur. Fakat
tartışma cinayetle sonuçlanmaz. Habil-Kabil diye Tevrat’da isim verilerek
anlatılan kıssa ise, Kur’an’daki gibi cinayetle sonuçlanır. Tevrat’da Kabil’in
Habil’i “bahçesine” götürdüğü, tartışmanın “orada” geçtiği, “orada”
saldırıp öldürdüğü ve yine “oraya” gömdüğü söylenir.(Yaratılış; 4/1-8).
Buradan, Adem’in iki oğlu arasında bir bahçe (tarla/mal/mülk) tartışması
yaşandığını anlıyoruz. Bu da bizi doğrudan “Bahçe sahipleri” kıssasına
götürüyor.
Demek ki Kabil bir bahçe sahibidir.
“Bahçe sahibi” olmak ise, malum, Kur’an lisanında “mülk hırsını” ifade
eder. Ve doğrudan “vesveselerin anasını” somutlaştırır. Şeytan, dört
yoldan yaklaşarak insanı mülk hırsına kaptırır: Soldan (servet), sağdan
(siyaset), önden (şehvet) ve arkadan (şöhret)... Bunların hepsi mülk hırsını
ifade eder ve biz Ademoğullarının ayağının kaydığı yerlerdir. Bunların
hepsinde de Ademoğlu iktidar hazzı yaşar.
Demek ki Kabil, kardeşi Habil’e “Bu bahçe benim, vermem” dedi.
Bahçesinin etrafını “çit” ile çevirerek özel mülkiyeti haline getirdi. Habil
ise buna karşı çıkarak, burada herkesin, özellikle de yoksulların hakkı
olduğunu söyledi. Yerlerin ve göklerin mülkiyetinin Allah’a ait olduğunu,
topraktan, sudan, ateşten, ağaçlardan, meyvelerden tüm insanların eşit
yararlanma hakkı bulunduğunu söyleyerek bunları kendine ait
kılamayacağını söyledi.
Kabil, emeği olmadan, Allah’ın tüm insanlar için yarattığı temel üretim
aracı olan toprağa ve ondan biten ürüne sahip olmaya kalkışmıştı. Emeği
olsa bile ihtiyacından fazlasına da sahip olmaya yeltenerek toprağın
etrafını çevirmişti. Kamu (insanlık) mülkünü kişiye özel “bahçesi” haline
getirmişti. Böylece mutlak kişi mülkiyeti dönemini başlatmıştı.
Oysa ihtiyacından fazla kişisel mülk biriktirmek ateş demekti. Hele Allah
(en-Nâs/halk/kamu) mülkünü kendi bahçesi haline getirmek tümden gasp
ve hırsızlık demekti. Kişi Allah’ın toprağını eker biçer, karşılığında da
emeğinin hakkını alırdı. Daha fazlasına göz dikerek, toprağa sahip olmaya
kalmak Kur’an lisanında tuğyan demekti. Kur’an böylesi “bahçe
sahipleri” için hep tuğyan ve zulüm kavramını kullanır. Nitekim bahçe
arzum
(Arzum)
#1