Kuran Kıssalarından Ne Anlamalıyız

(Arzum) #1

Yine Kabil-Habil kıssası, Karun kıssası, Salih’in devesi kıssası, Firavun
kıssası gibi bir çok kıssa “kıssaların anasını” bir yönüyle açıklamak için
anlatılır. Bu noktada Kur’an öykülendirmelerinin “kıssaların anası” ile
sıkı bir içsel örgüye ve sağlam bir mantıki tutarlılığa sahip olduğunu
görüyoruz.
“Her doğan çocuk ile Adem kıssası yeniden başlar” Yaşayan Kur’an
ilkesi gereğince de tüm bu kıssalar aslında hep bizi; seni, beni hepimizi
anlatır. Kur’an kıssalarının kahramanı onu o anda kim okuyorsa odur...


İşte bunlardan birisi de Bakara suresinin sonunda geçen ve “Nemrud
kıssası” diye bilinen kıssadır. Burada “iktidarın (hegomanyanın)
tabiatı” ele alınır ve “muktedirin (hegomonun) genetiği” çözülür.
“Allah kendisine mülk (iktidar ve mal) verdi diye, İbrahim ile Rabbi
hakkında tartışanı görmedin mi? Hani bir zamanlar İbrahim ona
‘Rabbim yaşatan ve öldürendir’ demişti. O ‘Ben de yaşatır ve
öldürürüm’ diyerek karşılık vermişti. İbrahim ‘Allah güneşi
doğudan getirir, hadi sen de batıdan getir bakalım’ deyince o kâfir
donakalmıştı. Allah zalimlere doğru yolu nasip etmez.” (Bakara;
2/258).
Yani: Bir önceki ayette “tağut”tan bahsedildiğine göre, kendisine mülk
(iktidar ve mal) verilince büyüklük kompleksine kapılarak kendine
yabancılaşan, İbrahim’in memleketi Irak’taki Babil İmparatorluğu’nun
başındaki Nemrut örneğini, “tâğutların”ın kimler olduğuna dair tarihten
bir yaprak olarak dinle: İbrahim’in babası Nemrut’un sadık bir memuru idi.
İbrahim büyüyüp olgunluk yaşına gelince “tevhit ve adalet” çağrısına
başladı. Babası onu Nemrut’a ihbar etti. Nemrut, İbrahim’i huzura çağırdı
ve onunla tartışmaya girişti. “Yaşatan ve öldüren benim” diye küstahça
böbürlendi. İbrahim, “Yaşatan da öldüren de Allah’tır. Sen bir
insansın, haddini aşma.” dedi. Aralarında şiddetli tartışmalar oldu... İşte
tâğutlar böyle Allah’a karşı diklenirler; “Elimizde mülk (iktidar ve mal)
gücü var” diye tanrılık taslarlar. Kendilerini de peşlerinden gelen
halklarını da karanlıklara sürüklerler. İşte tâğutlar bunlardır; tanıyın
bunları...
“Yaşatmak ve öldürmek” iksadî ve siyasi olarak hegomonda
yıkılmayacak bir güç vehmetmeyi ifade ediyor.
Çünkü yaşatmak, bilfiil ölüyü diriltmek olamayacağına göre insanlara iş
vererek, çalıştırarak, malı ve parası ile doyurarak ve soluk alıp vermelerine
(güya) izin vererek yaşamaları sağlama demek oluyor. Hegomon, artık
yaşatanın, doyuranın, yedirenin, içirenin, giydirenin, barındıranın kendisi
olduğunu sanmaya başlıyor. Buradan kendine pay çıkararak
“yıkılmayacak bir mülkün sahibi” olduğu vehmine kapılıyor. Böylece
tanrı veya tanrılıktan bir gücün kendisine geçtiği zehabına kapılarak şirk
koşmuş oluyor.
“Öldürmek” ise hegomonda hem aç ve bîilaç bırakma şeklinde
mustazaflaştırma (zayıf bırakma/ güçten düşürme) , hem de “siyaseten
katl” dediğimiz yolla istediğini yok etme gücü vehmettiriyor. Böylece
hegomon, rakiplerini güçsüz düşürdükçe veya yok ettikçe, kanla beslenen
vampir gibi azmanlaşıyor.

Free download pdf