Tıpkı Hz. Peygamber’in Hz. Ebubekir’e “Dün gece Kudüs’e gittim”
demesinin “Kulunu bir gece Mescid-i Haram’dan Mescid-i Aksa’ya yürüten
Allah’ın şanı ne yücedir” (17/1) şeklinde ayetleşmesi gibi. Yoksa Hz.
Aişe’nin “Bütün gece yanımdaydı” demesinden de anlaşılacağı gibi “fiziki”
olarak bir yere gidildiği yok!
Bunlar vicdanî, manevî ve ruhanî görüm olarak anlatanın vicdan, ruh,
gönül ve dil dünyasında olup bitmektedir.
Toparlarsak...
Eski dünya dinlerinde (Zerdüştlük, Hıristiyanlık, Yahudilik, Şamanizm ve
Eski Yunan dinleri) bahar tanrıları, yarı tanrıları veya baş melekleri vardı.
Baharın gelişinin, yeryüzünün canlanışının sorumlusuydular. Örneğin
“Nevruz” bahar, bitki ve yeşillik tanrılarının yaratmalarına başlama
günüydü. Buradan baharın gelişi yeşillikle ifade edildiği için “Hızır”
(Yeşillenmiş), aynı inanç Tevrat’da “İliyâz/s” olarak geçtiği için de ikisi
birleştirilerek “Hızır-İliyâs/z” (Hıdırıellez) oldu!
Bilge kişi, çimenler üzerinde oturarak Hz. Musa’ya nasihat ettiği için,
buradan, yeşillik demek olan Hızır ile ilişkilendirildi ve verdiği mesaj olan
“Her an her yerde olan Allah” da her an her yerde bitiveren “Hz. Hızır”
oldu!
Müslüman zihinde “Allah’a” iman böylece çökünce, eski dünya dinlerinin
bahar tanrıları “Hızır gibi yetişti” ve “Yetiş ya Hızır!” Allah’a imanı
çökmüşlerin çaput ve türbe duası oldu...
Ey Musa’ya mavi gök altındaki yeşil çimenler üzerinde “tevhidi” anlatan
bilge kişi!
Anlatmaya çalıştığın tek “Allah” eski dünya dinlerine rağmen hep yaşadı,
yaşıyor ve yaşayacak! Çünkü O dipdiri yaşam kaynağı ve yarattıkları
üzerinde titreyendir (Hayyu Qayyum). Birdir (ehad) ve tek bir bütün
halinde (samed) her şeyi kuşatmış; ineni çıkanı, geleni gideni, duranı
göçeni, doğanı öleni, vuranı kaçanı, uyuyanı gezeni, dünü bugünü,
görüneni görünmeyeni, doğuyu batıyı, güneyi kuzeyi, eskiyi yeniyi gelmişi
geçmişi vs. “aynı anda” görüyor (basîr) ve hep bir “ezelî şimdi” de
yaşıyor...
Amennâ ve saddaknâ...
Seni duyuyor ve anlıyorum.