- İnsanlar arasında, sevgi, barış ve huzur amaçlayan her güzel kelime
ile selamlama olacağını kabullenmeyerek, kendininkiyle direnmek. - Samimi olarak savaşmayı bırakan ve sulh-barış teklif edenlere zarar
vermek. (Bize kötülük yapmayanla savaşılmaz.)
- Bir mümini yanlışlıkla öldürmek, bir mümini kasden öldürmek. Bun-
lardan doğan kısas, diyet gibi mükellefiyetleri yerine getirmemek. - Selam verene, dünya hayatının geçici menfaatine göz dikerek, iyi
anlayıp dinlemeden, «Sen mümin değilsin deyip» zarar vermek. - Kitab'ı okuyup Allah'ın gösterdiği şekilde insanlar arasında adaletle
hükmetmek yerine, hainlerden yana taraf olmak. - Kasıtlı veya kasıtsız bir günah kazanıp da, sonra onu bir suçsuzun
üzerine atıp büyük bir iftirada bulunmak.
* Allah'ın yarattığını kasden değiştirmek. (Zaruret olmadan genlerle
oynamak, canlıyı kolonlamak ve kopyalamak da böyledir.)
- Af ve barış dininde dindar olmayı, halk içinde kindar olmaya vardır-
mak. (Dindar ve fakat kindar nesiller yetiştirmek de böyledir.) - Bayramlarda ayrışmayı ve küskünlüğü sürdürmek.
- Devletin ve milletin siyasetini, yandaşını kollama, kayırma; karşı ta-
rafı dışlama ve ayırma olarak yürütmek.
* Âdil davranmayıp, sırf kendilerine mirası vermemek için yetim ka-
dınları, çaresiz çocukları ve diğer yetimleri nikâhlamak. Evlendiği
yetim kadınların miras hakkını vermeyip, zor, baskı veya hileyle ye-
mek.
- Karı ve kocanın aralarında sulh anlaşması yapmalarına engel olmak.
- Kendiniz, ana-babanız ve akrabanız aleyhinde diye, Allah için doğ-
ru şahitlik etmekten kaçınmak. Hislerine uyup adaletten sapmak, şa-
hitliği eğip büküp doğru şahitlik etmemek.
- İnsanlar için adaleti ayakta tutmayıp yıkmak. Zulmü önden yürütüp,
adaleti sonraya bırakmak.