İctimai bir yurt, kavmi bir tarih,
Edecek Türklüğü taklitten tenzih.
Fakat kim bilir kim yol(u) açacak,
Türklük ziyasını dehre saçacak...
Kim bilir ne vakit deha perisi,
Olacak bu yeni huldün Belkıs’ı.
Bu anda bir cezbe geldi Molla’ya
İlahi bir sesle girdi manaya:
Pirden sual ettim: “ Sevgilim hani?”
Dedi bana: “Önce kendini tanı!”
Tutmuşum elinden ben nagehanı,
Götürmüş beni bir gizli dünyaya.
Karanlık bir tufan, seyyal bir deycur!
Ne vücut, ne adem, ne gayb, ne huzur:
Nâr içinden henüz çıkmamıştı nur,
Tutulmuştu her şey kara sevdaya...
Umman coşkun akar, biz sal içinde
Bir yıldızböceği hayâl içinde
Işıldar gibiydi; bu hâl içinde
Dalmışız ikimiz aynı rüyaya.
Salımız –Şarapnel imiş cevheri-
Patladı, dağıldı hep misketleri,
Sormaksızın pirden bu acib sırrı
Dedi: Müsemmadır, geçti esmaya!”
Misketler de bir bir patlar, onlardan
Yeni şarapneller fırladı her an.
Biz bunlardan biri üstünde, hayran, 47