Görüldüğü gibi Ahmed Yesevî, elini eteğini dünyadan en
çok çektiği dönemde dahi durmadan çalışmakta ve
durmadan çalışmayı öğütlemektedir.
Ölüm tarihi ile ilgili muhtelif görüşler olmakla birlikte,
Muhammedrahim Carhammed-ulı (1992, s. 321-333),
Ahmed Yesevî’nin bir hikmetine dayanarak, onun yüz yirmi
beş yıl yaşadığını söyler. Bahsedilen hikmetin ilgili bölümü
şu şekildedir (Yesevî, 2015, Hikmet: 10):
“Erenlerden feyz ve fetih alamadım,
Yüz yirmi beş yaşa girdim bilemedim,
Hak Teâlâ’ya ibadetlerimi kılamadım,
İşitip okuyup yere girdi Kul Hoca Ahmed.”
- Kul Hoca Ahmed
Hoca Ahmed Yesevî için Allah’ın rızasına ulaşmış bir kul
olmak en önemli konudur. Bunu hikmetlerinde sıklıkla
tekrarladığını görürüz (Yesevî, 2015, Hik#met: 21):
“Kul Hoca Ahmed rahmetinden ümit tutayım
Rabbim “benim kulum” dese şükrünü edeyim,
Kulum demeyip yüz çevirirse nasıl diyeyim
Elimi tutup yola koy “Ente’l-Hadi”.
Görüyoruz ki Ahmed Yesevî’nin arzusu da olağanüstülükler
âleminde bir sır olarak anılmak değil, bilakis kul sıfatıyla
Allah’ın rızasını kazanmaktır. Elbette Ahmed Yesevî’nin ilahî
pek çok özellik ile donatıldığı, bâtın âleminin alelade bir
insandan farklı olduğu inkâr edilemez. Ancak bütün
bunların ötesinde bir insan olduğunu, alnına bir nefis
yerleştirildiğini, nefsi terbiye iradesinin diğer insanlara
verildiği gibi ona da verildiğini unutmamak gerekir.
“Nefsim beni yoldan çıkarıp hakir eyledi,
Çırpındırıp halka ağlamaklı eyledi,