DOKSAN-BEŞE DOĞRU
Bir devr-i şe’âmet: Yine çiğnendi yeminler;
çiğnendi, yazık, milletin ümmîd-i bülendi.
Kânun diye, topraklara sürtüldü cebinler;
kânun diye, kânun diye, kânun tepelendi...
Bîhûde figanlar yine, bihûde enînler!
Eyvah! Otuz-üç yıl o zehir giryeleriyle,
hüsranları, buhranları, ehvâli, melâli,
âmâl i devâhîsi, ve sulh u seferiyle
bir sel gibi akmış, mütevekkil, mütehâli...
Yazsın bunu târih-i iber hatt-ı zeriyle!
Ey bir dem i rûyâ gibi geçmiş karagünler,
bir lahza edin seyr-i cahîmînizi tekrâr;
dönsün bize mâzî, o derin nazra i mugberr...
Heyhât! Otuz-üç yıl, otuz-üç yıl bütün ekdâr:
heyhat!.. Ne bir ders, ne bir fikr-i mukarrer!
Silmez fakat elvâhını târih-i muânid;
Doksan-Beşi aç: Gölgesi bir tâc-ı harîsin
saklar mütelâşî, mütereddid, mütemerrid
evzâ-i şeb engîzini bir bûm-ı habisin.
Hâlâ o vesâvis, o desâyis, o mefâsid!
16