gerçekçi bir izlenime dayanıyordu: Ben çevik
ayaklarımla niçin kuşları geçemiyor muşum?
Ah, bütün hüznüm, hep böyle tabiate ait bir
hüzündü. Şimdi, insan hürriyetinin, insan
yaşayışının çok saf bir işlenişi olan bu
şiirdeki, o espirit’li hüznü seziyorum.
Bu hüzün, şimdi artık, dış dünyadan ve
uzviyetimin o kadar bereketli yaşadığı o
çocukluk sıhhatinden çok, daha derinlerden,
insanlığm acı çektiği bir dehlizden geliyor.
Böylece ben, çocukluğumun acılı ve sevinçli
dakikalarını kurmuş Tevfik Fikreti nasıl
bırakabilirdim,
O, ama, yalnız bu anda da kalmıyor, çok
daha ileri gidiyor, adeta geleceğin çocukluk
çağlarına ışıklı bir ok atıyordu. Sabah
oradaydı. O çağdaydı. Çocukluk çağındaydı.
Bu taze uzviyet, ve bu kölelik ve kötülük
tanınmamış hazineli ruh, bu baştan başa
çocukluk, işte ancak, bu çağdan yeni bir
insan dünyası gelişebilirdi. Ve burada Tevfik
Fikret, yalnız çocukluğumu değil, bütün