Microsoft Word - PROF. DR. NÄ°YAZÄ° KAHVECÄ° FELSEFE MAKALELERÄ°.docx

(Arzum) #1

Freud şöyle der: “Din, insanlığın çocukluk çağının ürünüdür. Fakat insanlık şimdi
yetişkinlik çağına ulaştı. Hiçbir insan çocukluk çağında ilanihaye kalamaz. Herkes
mutlaka bir gün yetişkinlik çağına ulaşacaktır. Yetişkinlik çağına ulaştıkça insan,
çocukluk çağındaki işleri peyderpey terk edecektir.”


James Frazer (1854-1941)
Gelişmiş her çeşit dinin kökeninde bir sihir (büyü) aşaması vardır. Sihir, sonra
gelen dinler tarafından devralınmış ve bu dini inançlar tarafından üstü
örtülmüştür. Ölülerin tanrılaştırılması, aslında dinin kökenine işaret eder. Dinin
kökeninde ölümsüzlük inancı vardır. Büyü; etrafında olup bitenlerin, doğal
kanunlarına henüz akıl erdiremeyen ilkel insanın, çevresiyle en eski bağlantı
kurma şeklidir.


Büyü vasıtasıyla, doğayı boyun eğdiremeyince insan, onu boyun eğdirmeye,
doğaüstü güçlere yalvarmayı icat ederek çalışmıştır. İlk dinin temel özelliği,
insanın objelere atfettiği güçlerdir. Din, politeist bir bakış açısından monoteist bir
bakış açısına doğru evrilmiştir. Bu dönüşümler, ancak eğitimli ya da okur-yazar
sınırlı bir sınıf tarafından başarılmıştır. Kitlelerin eğilimi ise, büyünün hatalı
genellemelerinde ısrar etmek veya onlara geri dönmektir.


Max Müller (1823-1900)
Tanrı düşüncesi, kaynağını, insanın doğal duyu organlarıyla deneyimlerinden alır.
Dolayısıyla onun kökenini vahiyde ya da dini sezgi türlerinde aramak zorunluluğu
yoktur. İlk dinsel kavramlaştırmalar, doğal olguların kişileştirilmesi sonucu ortaya
çıkmıştır. Bunun adı Totemizmdir.


Dinin kaynağı natürizmdir. Natürizme göre; doğaya tapınma, fizik çevrede
rastlanan güçlerin tanrılaştırılmıştır. İnsanlar gök gürültüsü, yanardağ, yıldırım,
fırtına, kasırga, ay, yıldız, karanlık, güneş ve ay tutulması gibi büyük doğa
olayları karşısında hayret, hayranlık, korku, saygı duymuşlar ve onlara tapınmaya
başlamışlardır. Din, kaynağını bu tür tapınmalardan almış ve insanlığın ilk dini,
doğaya tapınma şeklinde ortaya çıkmıştır. İlkel insan gözünde doğanın büyük bir
hayat faktörü, bir dehşet nedeni ve bir harikalar diyarı olarak göründüğünden
doğayı tanrılaştırmış ve ona tapmaya başlamıştır. Böylece din, doğaya tapınma
şeklinde başlamıştır.


Peter L. Berger (1929-...)
Berger’e göre, bilimler tarihinde fiziki bilimlerle metafizik (dinsel, teolojik)
bilimlerin arasının açılmıştır. Bu aranın açılmasında, “dünyanın büyüsünün
bozulmasına” kadar varan bir çekişme gerçekten var olmuştur.


Çağımızda teolojik düşüncenin özüne en tehlikeli ve en duyarlı meydan okumalar
esasen, beşeri bilimler, özellikle de sosyolojinin iki öncül bilimi olan Tarih ve
Psikolojiden gelmiştir. Tarihinki daha çok (Hristiyanlık için elbette) Tevrat ve
İncil’de yer alan kitapların farklı kaynaklarının bulunması ve Hz. İsa’nın hayatı
hakkındaki rivayetlerin çelişkilerinden yola çıkarken; özellikle Freud’dan sonraki
Psikolojinin meydan okumaları dine, insan arzu ve ihtiyaçlarının görkemli bir
yansıması olarak bakmakla ilgiliydi.


Bu iki disiplin birlikte, Teolojiyi tam anlamıyla bir izafilikler girdabının içine çekti.
Ama Tarihinkiler, Psikolojinin iddialarına göre daha ciddi görünmektedir.
Sosyolojinin, Teolojiye açtığı izafilik baş ağrısı ise hepsinden daha acıtıcı ve daha

Free download pdf