Modernite ile birlikte artık aile değil birey önemli olduğundan, bireyselleşme
hiyerarşiyi, hiyerarşi de rekabeti doğurduğundan dayanışma azalıyor.
ONDÖRDÜNCÜ HAFTA
DİYALEKTİK DİN SOSYOLOJİSİ FELSEFESİ
Karl Marx (1818-1883)
Eseri: Alman İdeolojisi
Kapital adlı eserinde dini, tarihin ilk çağlarında ilkel insanın doğa güçleri
karşısında yaşadığı çaresizliğin bir sonucu olarak görür. Bu anlamda dinsel
dünya, gerçek dünyanın sadece bir yansımasıdır. Marx’ın kuramında din aynı
zamanda bir ideolojidir.
Sınıf toplumlarında herhangi bir tarihi dönemde yönetime ilişkin fikirler, yöneten
sınıfın fikirleridir. Bu fikirler, toplumdaki alt sınıfların, baskı uygulanarak
yönetilmeleri için ideal bir araçtır. Din de dahil olmak üzere, herhangi bir
dönemde yaygın olan fikirler, egemen sınıfa sağlanacak imtiyazların
meşrulaştırılmasını sağlar. Bununla birlikte yönetici sınıf da işçi sınıfı gibi aynı
yanılsamanın kurbanıdır. Çünkü onlar da yabancılaşmanın etkisiyle sosyal ve
tarihi güçleri, aşkın gerçekliklerin ifadesi olarak yorumlar. Yabancılaşmanın
(alienation) yani gerçeklerden uzaklaşmanın üstesinden gelebilmek için, dini
bilinci eleştirmek gerekir. Böylece insanlar sosyal, özgür ve yaratıcı varlıklar
olarak kendi gerçek doğalarının farkına varabileceklerdir.
Din; baskıya tabi yaratıkların iç çekmesi, kalpsiz bir dünyanın kalbi, ruhsuz
olayların ruhu ve halkın afyonudur. Din, insanların güç yetiremediği, anlam
veremediği ve açıklayamadığı olaylar karşısında kendilerini kurtarmak için
sarıldıkları bir araçtır. İnsan, dindeki aldatmacayı farkedince, kendini esir ettiği
şartların ortadan kaldırılması gerektiğini düşünür. Proleterya (işçi sınıfı)
yabancılaşmanın (alienation) yani gerçeklerden uzaklaşmanın sadece din
alanında değil, sosyal, ekonomik ve siyasi alanda da gerçekleştiği sınıftır. Ancak
dinin baskın özelliği, bir hükmetme aracı olmaktan çok, insanın sarıldığı bir
kurtuluş aracı olmasıdır.
SİSTEMATİK DİN SOSYOLOJİSİ FELSEFESİ
Max Weber (1864-1920)
Eseri: Protestan Ahlakı ve Kapitalizmin Ruhu
Tarihsel ve sistematik din sosyolojisi biliminin kurucusudur. Dini karakterli sosyal
davranışların ve gruplaşmaların incelemesini yapmıştır.
Weber’in düşüncesi; modern kapitalist kültürün dini kaynakları üzerine bir
sorgulamayla başlar. Çin, Hindistan ve antik Yahudiliğin dinsel
örgütlenmelerindeki köklü “rasyonalizm” geleneği üzerine gerçekleştirdiği
kültürler arası araştırmalarla sona erer.
O, Batı’nın ekonomik sisteminin ve bürokratik örgütlenmesinin dayandığı temel
ilkeleri belirlemiştir. Özellikle müzik, resim, sanat ve bilim gibi alanlarda, Batı’nın
kültürünü etkilemeye devam eden benzersiz bir rasyonelleşme sürecinden
geçmekte olduğuna dikkat çeker. Bu bağlamda o, genelde dünyanın