JAPONLARIN DEPREM HASSASİYETİ ve ENDİŞELERİ ..
1999 yılında Adapazarı’nda yaşadığımız o tarihi deprem felaketinden habersiz ve
bilinçsiz bir şekilde yaşıyorduk 1990’lı yılların başında. Ancak Japonlar kendi ülke-
lerinde yıllardır depremlerle iç içe yaşadıları için bu konuda son derece deneyimli
idiler. Biz Türk tarafı olarak onların çalışmalarını ilgi ile izliyorduk.
ARUP firması yetkilileri toplantılardan birinde masanın üzerine A1 ebadında büyük
bir fotoğraf koydular. Biz merakla bu fotoğrafın ne olduğunu anlamaya çalışırken,
bize açıklamalar yapmaya başladılar. Bu fotoğraf, TOYOTASA arazisini merkez ka-
bul ederek Adapazarı ve Sapanca bölgesini içine alacak şekilde uzaydan uydu ara-
cılığı ile çekilmiş bir sismik fotoğraf idi. Fotoğrafta görünen fay hattının, TOYOTASA
arazisinin hemen yanından geçmekte olduğunu gördük.
Toplantıdaki Türk tarafı olarak biz bir anda endişeye kapıldık. Bazılarımız “Keşke
bu araziyi almadan önce bu tespiti yaptırsaydık” gibilerden yorumlar dahi yaptık.
Ancak gerek TOYOTA’nın Japonları, gerek İngiliz ARUP firması; “Endişeye gerek
yok, biz bu durumu tespit etmiş isek, buna göre önlem alarak projeler hazırlayaca-
ğız” diyerek bizi rahatlattılar.
Gerçekten de binanın mimari ve statik projelerini buradaki fay hatlarını dikkate ala-
rak yaptılar. Statik hesaplar sonucu ortaya çıkan bina ve inşaat detayları (önlemler)
oldukça ilginç idi.
Arazinin bulunduğu zemin zaten yumuşak tarım arazisi idi. İlaveten fay hatlarının
bulunması da durumu daha hassas hale getiriyordu. Zemini güçlendirmek için “çak-
ma kazık” denilen sistemin uygulanması şart idi. Binanın her kolonunun olduğu
noktaya 4 adet kazık çakılacak, bu kazıklar yüzeyde birbirine sıkıca bağlanacak ve
bu 4 kazığın tam ortasına da büyük ebatlı H-profillerle (H-beams) kolonlar monte
edilecekti.
İnşaatın maliyeti daha başlamadan katlanmıştı, ancak başka bir çözüm yolu da
yoktu.
Sonuçta 3800 adet 12 metre boyundaki kazıklar, 10-12 metre derinliğindeki sert
katmana gelinceye kadar çakıldı. 1999 depreminden sonra ölçümler yapıldığında,
“Dikey Çökme”nin SIFIR olduğu ölçüldü.
ARUP’un istediği ebatta H-profil Türkiye’de üretilmiyordu ve Avrupa’dan getirilmesi
gerekiyordu. Bizim önerimiz ise Türkiye’de üretilen U-profillerden ikişer adedini ağız
ağıza (ya da sırt sırta) kaynatmak ve kolon olarak kullanmak idi. Böylece maliyet
biraz da olsa düşecekti. Ancak iki sistem arasındaki mukavemetler incelendiğinde
H-profilin verdiği mukavemeti yakalayamadığımız görüldü.
H-kesitli ekstruzyon profilleri yurt dışından ithal etmekten başka çaremiz kalma-
mıştı. Kolonlar için gereken H-kesitli ekstruzyon çelik malzeme Avrupada sadece
Lüksemburg’da üretiliyordu. Gerekli sayıda H-profiller MITSUI tarafından sipariş
edildi ve gemilerle Türkiye’ye getirildi.