Kur’an’da bu iki kavramın nerede ve nasıl kullanıldığına baktığımızda, ikisi
hakkında da “affetmez” dendiğini görüyoruz.
Mesela; “Zulmedenleri Allah affetmez ve onlara bir yol da göstermez.”
(Nisa; 4/168) ve “Allah ortak koşanları affetmez, bundan başka dilediğini
(layık gördüğünü) affeder.” (Nisa; 4/48).
Bununla ne kastedildiğini anlamak için Kur’an’ın Kur’an ile tefsirine
gittiğimizde ötekine karşı “zulüm” ile ilgili bir affın olabildiğine dair başkaca
bir açıklama göremezken, Allah’a karşı “şirk” ile ilgili affın olabildiğine dair
şu ayeti görüyoruz;
“Kendilerine apaçık deliller gelmesinin ardından tuttular buzağıyı tanrı
edindiler. Biz bunu da affettik ve Mûsâ’ya apaçık bir güç ve yetki verdik.”
(Nisa; 4/53)
Keza Kur’an’da zulmün üç anlamda kullanıldığını görüyoruz; Allah’a karşı
haksızlık, kendi nefsine karşı haksızlık ve öteki (insanlara) karşı haksızlık...
Buradan ilk ikisi için tek yanlı af ve mağfiret yolunun açık, ancak üçüncüsü
için hakkını yediği kişiden daha dünyadayken helallik dilemedi ve bunu
sonraki davranışları ile de ispat etmedi ise tek yanlı af ve mağfiret yolunun
kapalı olduğunu görüyoruz.
Yani tabiri caizse “Bana veya kendi nefsinize karşı işlediğiniz suçları
affedebilirim, ama kul hakkı ile karşıma gelmişseniz sizi ben bile
kurtaramam. Bu, kurtarmaya gücüm yetmediğinden dolayı değil;
kullarıma (insanlara) gösterdiğim saygı ile hak ve özgürlüklerin katımdaki
değerinden dolayı böyledir.” denmek isteniyor.
Bunu şu tür ayetlerden çıkarıyoruz;
“İnsanlara zulmedenlere ve yeryüzünde zorbalık yapanlara yol yoktur.
Onlara elem dolu azap vardır.” (Şura; 42/42)
“Senin Rabbin, halkı birbirine iyilik, güzellik, doğrulukla muamele ettikçe
bir beldeyi zulüm (şirk) sebebiyle helak etmez, olacak şey değil!” (Hud;
11/117)
Yani: Allah, birbirlerine dürüst davrandıkları, aralarındaki muameleleri
düzgün yaptıkları sürece yani birbirlerine zulmetmedikleri sürece bir
beldenin halkını, örneğin sırf inkar etmeleri veya şirk koşmaları yüzünden
helak etmez...
Razi, ayette geçen “zulüm”ün şirk anlamında kullanıldığını söyler ve buna
şu ayeti örnek gösterir; “Şirk en büyük zulümdür; kuşku yok” (Lokman;
13). Ve ekler: Çünkü Allah’ın hakları (hukukullah) hoşgörü ve kolaylığa
dayanır. Fakat insanların hakları (hukuku’l-ibad) inceden inceye elemeye
ve sıkı tutmaya dayanır. Nitekim bir hadiste “Hâkimiyet küfürle devam
eder ama zulümle devam etmez” buyurulmuştur (Razi).
Razi’nin dediği gibi aksi halde ayette çelişki ortaya çıkıyor. Çünkü iyilik,
güzellik, doğruluk üzere olanlar (muslihun) zaten zulümden kaçınmış
olanlardır. Demek ki bu ayetteki zulüm şirk anlamındadır. Burada Allah’ a
karşı işlenen suç (şirk) ile insanların birbirine karşı işledikleri suçlar
karşılaştırılmakta ve “Siz asıl birbirinize karşı davranışlarınıza bakın, Bana
karşı davranışınız Bana kalmış.” denmek istemektedir.
Keza şu ayetler de bunu teyid ediyor; “Zulmedenlerin mazeret beyan edip
yola gelmeleri için o gün artık çok geç!” (Rum; 57), “O, dilediği kimseyi
arzum
(Arzum)
#1