nesline dokunma... Onlar sana yasaktır. Öldürmek, leş, kan, zina, hırsızlık,
yolsuzluk, yalan, aldatma vb. yasak ağaçlardır; bunlara yaklaşma...
Peki, her ağacın tohumu olduğuna göre “yasak ağacın” tohumu ne
dersiniz? Yani “yasak ağaçtan yeme dürtüsünü” içimizde oluşturan nedir?
Kıssaların anası onu da veriyor: Birinci sahnede “sağlarından, sollarından,
önlerinden, arkalarından” diye ifade edilen ve “yeryüzünde insanlara süslü
gösterildiği” söylenen şehvet, şöhret, servet ve siyaset ‘hırsları’... Bunların
hepsinin de kökünde “iktidar” tutkusu yattığından, tohum da bu: Mülk!
“Melek olmak” (en tekune melekeyn)...”
Buradaki melek olmayı ‘nurdan varlığa dönüşmek’ olarak anlayamayız
çünkü hemen sonraki ayette tefsiri geliyor: “Yıkılmayacak bir mülke
(mulk-i la yebla) kavuşmak...”
İşte “vesveselerin anası” da bu!
Görüldüğü gibi yine mülk meselesi... Yani mal ve iktidar; yani şehvet,
şöhret, servet, siyaset; yani yeryüzünde insanlara süslü gösterilenler; yani
sağdan, soldan, arkadan, önden ‘adamı’ sersemleten, paçavraya
çevirenler; yani şöhretin, şehvetin, servetin, siyasetin (iktidar) insanın
“Tanrı-Ben”ini okşayan dayanılmaz hafifliği...
Bütün bunların kökünde “mülk” hırsı var!
Şu halde daha derine inildiğinde yasak ağaç kişideki “mülk hırsı” oluyor!
Demek ki “vesveselerin anası” insanoğlunun iki büyük zaafını kullanıyor;
mülk ve huld tutkusu. Yani güç, kudret, para, servet, şan ve şöhret elde
etme, böylece bütün dertlerinden kurtularak rahat ve lüks bir hayat
yaşama, tanrılar gibi herkese hükmetme, ne isterse onu yapabilme hırsı...
Daha yakından bakılırsa bunların insandaki “açlık” ve “korku” güdülerinden
beslendiği görülür. Şöyle ki: Zenginliğe duyulan açlık, şöhrete yönelik
açlık, cinsel açlık ve iktidara yönelik açlık mülk arzusunu... Yok olup gitme
endişesi, unutulma acısı, ölüm kâbusu vs. de huld (ebediyet/sonsuzluk)
ihtiraslarını beslemektedir.
Eğer insanoğlunun gözünü bunlar bürümüşse her şey yapabilir. Aç ve
doyumsuz, üstelik korkularla dolu bir insanın eğer kendini gemlemezse
yapmayacağı bir kötülük yoktur. Bu uğurda her vaade kanabilir. İşte
şeytanlık tam da burada ortaya çıkmakta ve insan bu hırslarına kendini
kaptırarak son derece yırtıcı bir mahlûk haline gelebilmektedir. Dikkat
edilirse hayatta bütün suç ve günahların kökünde bu ihtiras, bu ihtirasın
kökünde de mülk ve huld tutkusu vardır.
Kıssada “Ayıp yerlerini göstermek” insan hayatının suç ve günah
işlemeye yönelik tahrik ve teşviklerini anlatmaktadır. Şeytanın doğru yolun
üzerine oturup bu yolda yürüyenleri kandırmak ve yoldan çıkarmak için
giriştiği her vesvese veya insanın içinden kabarıp gelen her dürtüyü temsil
eden bir örnektir. Âdem ve eşi örneğinde kişileştirilmektedir. Onların
işledikleri suçun ne olduğu ise meçhuldür. Aslında önemli de değildir.
Genel olarak “suç işleme dürtüsü veya tahriki” veya Türkçe’ deki güzel
tabirle “ar damarını çatlatmak” için tahrik, kışkırtma, özendirme, suça
ve günaha teşvik olarak anlaşılmalıdır.