Acaba burada adalet nasıl sağlanır? Firavun’un yerine geçip aynı
sınıflaşmayı sürdürerek mi, yoksa sınıflaşmayı ortadan kaldırarak mı? Tabi
ki sınıflaşmaları ortadan kaldırarak... Çünkü ayette geçtiği gibi toplumu
sınıflara ayırmak Firavunluk karakteridir. Demek ki adalet sosyo-ekonomik
planda sınıf çelişkisini ortadan kaldırmak oluyor. Bir sınıfı ötekinin yerine
geçirmek de değil; sınıflaşmayı tümden ortadan kaldırmak...
Demek ki adaletin mülkiyet ilişkileri ile yakından alakası var. Bahçe
sahiplerine boşuna biz zalimlerden olduk dedirtilmiyor.
Kıssada “Bu servet bana bendeki bir bilgi (deha) sebebiyle verildi”
demek, ‘ben kazandım, ben elde ettim, ben başardım, başkalarında
olmadığına göre demek ki onlarda deha yok, onun için başarısızlar, bu
nedenle de kimseye bir şey vermek zorunda değilim’ demek oluyor.
Demek ki zengin kendindeki “bilgi”yi servete dönüştüren kişidir. Oysa
bilgi (ilm) fazilet ve kerem için olup karşılıksızdır. Sendeki bilgiden dolayı
sana gelenden ihtiyacın kadar alırsın, gerisini kerim olur paylaşırsın ve
karşılığında hiçbir “ecr” beklemezsin. Bunu yaparsan asalet ve şeref
sahibi olursun. Bilgiyi “kenz” e dönüştüremezsin, aksi halde Karun gibi
kerem yoksunu (şerefsiz) olursun.
Peki, Karun (zengin) “Bu servet bana Allah tarafından verildi” deseydi
iş bitecek miydi? Ya da “şımarmak” ne ile ilgidir? Servetin kim tarafından
verildiğini bilip bilmemek ile mi, serveti paylaşmaya yanaşmamak ile mi
ilgilidir?
Karun (zengin) “Allah verdi” veya “Bu servet bende emanet” deyip
dursa ne işe yarardı? Bu nasıl emanetse ömür boyu kendisine tapulu.
Dilde emanet, fiiliyatta hibe...
Böylesi bir durumda “emanet” kavramının da kişinin mülkünü elden
çıkarmamasının mazeretine dönüştüğüne dikkat ediniz.
Kıssada sözün Karun’a (zengine) özenenlere getirildiği yere bakalım...
Onlar öyle kimselerdir ki “Ah ne olurdu, onun gibi bize de zenginlik
verilseydi, ne nasipli adammış” der dururlar. Onlar iç geçirerek
zenginlerin yaşantısına özenirler. Bir an önce onlar gibi olmaya can atarlar.
Ellerine geçen ilk fırsatta Karunlaşırlar. Harun kalmaları sistem dışına
itildikleri içindir. Sistemden konum elde etmeye başlayınca Karun’dan
daha ileri giderek “Bendeki bilgi sayesinde bunları elde ettim” yerine
“Allah’ın seçilmiş kuluyum, bunu o verdi” demeye başlarlar. Allah
nimetlerini salih kulları üzerinde görmek istiyor ya? Bunlar da işte o salih
kullar oluyor (!).
Böylelerine kendilerine gerçek bilgi (ilm) verilmiş olanlar diliyle cevap
verilir: ““Yazıklar olsun size! Allah’ın sevabı, iman edip iyiliğe,
güzelliğe, doğruluğa kendini adayanlar için daha hayırlıdır. Ona ise
sadece güçlüklere göğüs gerenler kavuşturulur.” Yani iman edip
salih amel işlemek en büyük zenginliktir. Sabır zordur ama meyvesi tatlıdır
ve asıl Allah’ın seçilmiş kulları bunlardır.
Ve keser döner sap döner bir gün olur devran döner. Karun yerin dibine
geçer. Dıştan Harun içten Karun olanlar “Eğer Allah’ın lütfu olmasaydı
bizi de yerin dibine geçirmişti.” demeye başlarlar. Halbuki daha düne