halde çarmıhta son nefesini verdi. Fakat şunu bilmiyorlar ki onu gerçekte
öldürmediler, asmadılar, öyle olduğunu sandılar. Allah ona çok yüce, çok
yüksek bir paye verdi çünkü şehitler ölmez! Allah yolunda öldürülenlere
ölüler demeyiniz. Gerçekte onlar yaşıyor, fakat siz bunun farkında
değilsiniz (2/154). Bütün şehitler Allah’ın katına yükselir ve Allah onları
kendi katından rızıklarla yaşatır...
Bu dört örnek mucize, masal ve kıssa arasında ne gibi fark olduğunu
göstermeye sanırım yeter.
Demek ki mucize olmuş olaya olmamışlık katma (menkibeştirme), masal
hiç olmamışlık (esatirleştirme), kıssa da olmuş olayın dengi ile anlatımı
demek oluyor.
Bu denkliği, abartıp menkibeleştirerek veya kurgulayıp esatirleştirerek
değil; tarihten, hayattan ve tabiattan dengini yani karşılığını, delilini,
verisini göstererek yapıyorsunuz.
Çünkü mucize ve masal anlatıları bu kıssaları tarihten, hayattan ve
tabiattan koparmış durumda. Bu halleriyle günümüz tarihinin oluşumunda,
toplumsal hayatında ve canlı tabiatında bir karşılıkları yoktur. Bu nedenle
de yaşayan örnek olmaları mümkün değildir. Sadece mucize veya masal
oluyorlar, o kadar.
Fakat birde “kıssa” olarak okuyalım bakalım. Kur’an’ın çağları delip elen
evrensel mesajını asıl o zaman anlayacağız.
Yukarıda “Mucize (der ki)” veya “Masal (der ki)” formunda verdiğimiz
yerleri bugüne getirin, hiçbir karşılığını bulamazsanız.
Fakat “Kıssa (der ki)” diye anlattığımız yerleri bugüne getirin, olayın
zamanı, mekânı ve aktörleri değişmek suretiyle devam ettiğini
göreceksiniz.
Öyle ya put heykellerine tapınan, bunları karşı çıkanı ateşlerde yakmak,
darağaçlarında sallandırmak isteyen Nemrut düzenleri hala yok mu?
Bunlardan kurtulmak için nice muvahhidler ülkelerinden hala hicret
etmiyor mu?
Firavun saraylarının destekçisi tekrokratlar, kimyagerler, fizikçiler, atom
mühendisleri yok mu?
Onlar bilimin gücünü kullanarak halkları korkutup ülkelere bomba atmıyor
mu?
Karşı gelen olursa 15 saniye içinde 250 bin kişiyi, asayı yılana çevirir gibi,
savrulmuş böceğe hala çevirmiyor mu?
Bugünde Süleyman’ın yaşadığı bölge (Ortadoğu) adalet ve barış yurduna
hala muhtaç değil mi?
Aslanlar, kaplanlar, sırtlanlar, kartallar, ayılar bölgeye hala üşüşmüyor
mu?
Bugün de tacir din adamları Roma’nın torunlarıyla işbirliği yapmıyor mu?
Allah’ın evini ticarethaneye, Allah’ın yolunu tapınak dinine çevirmiyorlar
mı?
Kendilerine karşı geleni hala aforoz etmiyorlar mı?
Allah yolunda öldürenler bugünde “Şehitler ölmez!” nidaları arasında hala
defnedilmiyor mu?
Bütün şehitler hala Allah’a yükselmiyor mu?