HÂMİD
Bir dağsınki aşılmaz, bir ummansın, geçilmez;
Yerde bulsak izini yol kararır, seçilmez.
Ses verirsin yerden mi, gökden mi, denizden mi;
Bir söz mü, bir kalem mi; bizim dilimizden mi?
Enginlerde ararken güneşte görünürsün;
Bir buzlu karanlıkta ateşe bürünürsün.
Yedi kat gök dar gelir çırparken kanadını;
Yıldırım, rüzgâr, güneş, şimşek bilir adını.
Tanrı ilhamı gibi iniyordun göklerden;
Bir volkandın baş vermiş yedi kat kara yerden.
Bir sarsıntı halinde her şiirini okurduk;
Hıçkırarak ağlardık; taş kesilir dururduk.
Hasretini çektirdin bize yüksekliklerin;
Sen öğrettin ruhlara inmeyi derin derin.
Varlığından sezilen bir ilahi uğultu;
Yıkılsın fikrimizin, zekâmızın hududu.
Neydin, nesin; bu sesler, bu gürleyişler nedir?
Gizlediğin manâ ki bitmiyen bir haznedir.
Koşmak isteriz sana, bulmak isteriz seni;
Bulsak önce toprağa bizi zincirleyeni.
Hamakat dudak büktü karşında, acz ağladı;
Başı döndü idrâkin, sanatkâr yas bağladı.
Sonsuz tevazuunla zarif, ince, büyüktün;
Ellerin vecdiçinde öpülürken daha dün. 42