sahip olmakla beraber, aynı zamanda bu konumunu taşıya-
mayarak düşüş yaşar ve kendi asıl özüne yabancılaşmış bir
varlık da olabilir. Mevlânâ’nın dediği gibi, “Bazen bizdeki
temizliğe melekler haset ederler. Bazen de hayâsızlığı-
mızdan, kötülüğümüzden şeytan kaçar.” (Yümni 2005:
170).
İslam hümanizmi metafizik merkezli bir insan tasavvuruna
sahiptir. İslam’ın insan anlayışında, ırkçılığa, kavmiyetçiliğe,
her türlü ayrımcılığa karşı net bir tavır vardır. Kur’an
metafiziğine göre insan varlığın merkezindedir. Bütün
varlıklar onun emrine amade kılınmıştır. Aynı ölçekte tüm
yapıp etmelerinden de sorumlu bir varlıktır. İnsanın âlemin
merkezinde olması onun diğer varlıklar ve tabiat üzerinde
istediği tasarrufa sahip olması anlamına gelmez.
Bu anlamda insan ve insanilik, dini ve metafizik kökle-
rinden kopmamıştır. Yesevî, Mevlana, Yunus Emre, Hacı
Bektaş Veli gibi mutasavvıflar bu köklere hep sadık
kalmışlardır. Kendine göre bir dili, bir mantığı ve bir tecrübe
biçimine sahip olan mutasavvıflar, zaman zaman şekilde
kalmış, hakikatin özünü yakalayamamış, basmakalıpçı ve
zahir ehlinin dini söylemlerini eleştirmişlerdir. (Hoca Ahmet
Yesevi'nin Manevi Mirası, S. 251-258)
Bu eleştiriler bazı oryantalistler ve açık İslam düşmanları
tarafından istismar edilerek, sözünü ettiğimiz bu
şahsiyetleri hümanizm adına dinin üstünde göstermeye
çalışmışlardır. Hâlbuki Yesevî, Mevlana, Yunus ve Hacı
Bektaş Veli gibi mutasavvıfların eserlerine ve yaşam
tarzlarına bakıldığında bu yaklaşım ve yakıştırmanın ne
kadar temelsiz olduğu görülecektir. Zira bunların hepsi
Kur’an ve sünnet metafiziğine bağlılıklarını eserlerinde ve
yaşamlarında açıkça göstermişlerdir.
Özellikle Yesevî metafizik merkezli bir düşünce anlayışı
51