يلدب
ّ
لاإ تبثي لا ،ىلاعت لله قّ ح
ّ
ل يعرش مكحُ ريفكتلا
1
8
hüküm olarak değil fıtrî ve aklî bir hüküm olarak
görmelidirler. Zira dinin asılları şer'i delillerle değil, misak,
fıtrat ve akıl hücceti ile sabittir. Tekfirin hem şer'i bir hüküm
olduğunu söylemek ve hem de dinin aslındandır demek bir
Kişinin iddia ettiği şey ile çelişmesi demektir.
Bundan dolayıdır ki, kişiler farkında olmadan delil
olmayan şeyleri delil diyerek ileri sürüp onun üzerine birçok
hükümler bina edip ileri geri konuşmaktadır. Bu kimseler bu
halleri ile Allah’ın muradının bu olduğunu iddia etmektedirler.
Zira hüküm Allah’ın hitabından muradını ortaya koymaktır. O
halde Tekfir ancak meal yolu ve delalatu iltizam ile dinin
aslından olmuş olur. Yoksa misak, fıtrat ve akıl hücceti ile
sabit olamkatan uzaktır.
Dinin aslının müşriklerden beri olmayı gerekli
kıldığını düşünürsek mealen o müşriklerin de kâfir olduğunu
beri olmanın gereklerinden saymış olur ve böylece yorum
olarak dinin aslına dâhil etmiş bulunuruz. Bütün bunları
yukarıda izah etmiştik. O zaman da bu kişilerin yani tekfir
şer’i bir hükümdür ve teklifi hükümlerden vaciptir diyenlerin
tekfirini gerektirmemiş olur.
Peki, bu ortaya çıktığına göre hakikatte fıkıh ve ilim
yönünden doğru yolda olan ve tekfire “Dinin
Vaciplerindendir” diyenler nasıl tekfir edilir?
Serdetmiş olduğumuz delillerden anlaşıldı ki, usul
yönünden doğru olan ulemanın değindiği gibi tekfirin şer'i bir
hüküm olduğu ve şer'i delillerle sabit olduğudur. Bu da teklifi
hükümlerden bir ismin altında incelenmeyi gerekli kılar ki,