“homo alalus (konuşmayan insan) aşamasındaki bağırma ile iletişim kurduğu
aşamayı göstermektedir.
Ezanın okunuş biçimi, tamamen şeyhlik büyük olma semptomunu içeriyor. Başka
hangi şey ezan gibi okunabiliyor? Hiçbir şey. Gecenin karanlığında, gündüzün
ortasında, kamusal ortak alanda, ezan dışında başka bir şeyi ulu orta aşırı
uzatmalı, kıvırmalı ve bağırmalı bir şekilde söyleyen kişi ya delidir ya da suçludur
diye ya akıl hastanesine ya da hapishaneye tıkılır. Şimdi, normalde anormal olan
bir tavrı ezana uygun görmek ne ezan ne de ezanın mensup olduğu din normal
görülür. Dini bu duruma düşürmeye hiçbir psikopatın hakkı yoktur.
“Ezanın okunuş biçimi, Allah’la dalga geçmeyi (haşa) içeriyor.”
Mesela “hasan” ismini ele alalım ve ezanda “Allah” isminin,
“haaaaasaaaaaııııııaaaaaaııııınn” şeklinde okunuşuna uyduralım. Hasan’ın diyeceği
şudur: “Sen benimle dalga mı geçiyorsun!” Peki aynı durumu Allah’a uygulamak
yetkisi kimden alınıyor? Allah bu yetkiyi vermiyor. Çünkü Allah şöyle diyor:
“Yürüyüşünde mütevazı ol. Sesini alçalt.” Şüphesiz ki seslerin en çirkini eşek
sesidir.” (Lokman, 19) Türkçede eşek bağırmasına anırma denir. Allah bağırmayı,
eşek anırmasına benzetiyor. Allah adını eşek anırmasıyla okumak yetkisi nereden
alınıyor? Bu yetkiyi Allah’ın vermediği kesindir. Bu yetki, insanın bedeninde
bulunan doğal animal libidinal duygulardan alınıyor. Bu durum, “doğa dilini”
teknoloji ile kullanmaktır.
Bu ayet, mikrofonsuz ve hoparlörsüz bağırmayı eşeğe benzetmek için
söylenmiştir. Mikrofonlu ve hoparlörlü bağırmaya ne derdi kim bilir? Hele de
dinde temeli bulunmayan uydurma sala kullanılarak Cuma akşamları ve sabahları
aynı anda onlarca minareden yüzlerce hoparlörle cinnet bağırması ile ülkeyi
gürültü cehennemine çevirerek insanların hayatlarını zehir etmeye Kuran kim bilir
ne derdi? Ezanda ve salada sadece eşeğin “aaaaaaaaaaa” şeklindeki bağırması
duyuluyor. Allah ismi duyulmuyor.
“Çağımızda bu ezan ve sala okunuş biçimi kadar ilkel kalan başka hiçbir
şey yoktur.”
Gecenin karanlığında herkesin, özellikle bebeklerin ve çocukların uyumasına
aldırmayacak kadar duyarsız olduğundan, avazı çıktığı kadar bağırarak, ekolu ve
stereolu hoparlörün sesini sonuna kadar açıp ezan okumakla insanların uykusuna
tecavüz ettiğini ve kul hakkı yediğini düşünemeyen din adamı, o dinin insancıl
olduğunu iddia etmedeki en büyük engeldir.
Bana dindar kişilerden ulaşan şikayetlerden sadece bir tanesini aktaracağım: Bir
apartmanda bir yıl içerisinde yedi bebek dünyaya gelmiş. Özellikle sabah
ezanında aşırı ve ani bağırmayla başlayan ezan sayesinde bu bebekler aşırı
ağlama ile uyanıyorlar. Ana-babaları onları uyutmaya çalışıyor. Ondan sonra da
saatlerce ağlıyorlar ve uyuyamıyorlar. Böylece bütün apartman sakinleri de
uyanıyor ve uyuyamadan işlerine gidiyorlarmış. Böyle durumdaki bir ülkenin
medenilik teranelerine insanlık ve felsefesi inanmaz. Çünkü ezan ve salanın
okunuş biçimi, toplumsal kolektif medenilik numeninin dışavuran fenomenidir.
Çağımızda açık havada ve doğal hava vasıtasıyla doğal sesle bağırarak insanlar
arasında iletişim kurmak ilkel insanın orman döneminde yaşadığı zamanda
kalındığını söylemektir. Çağdaş iletişim, kapalı yerlerde teknolojik cihazlarla
yapılmaktadır.
“Demokrasilerde ortak kamusal alan, tıpkı apartmanlardaki ortak alanlar
gibi, nötr olmak zorundadır. Oralara bir dinin, mezhebin, cinsiyetin,
ideolojinin, sosyal ve ekonomik sınıfın zihniyeti egemen kılınamaz.”
Bir din anlayışı düşünün ki, Cuma akşamları ve sabahları, ayrıca bir kişinin
ölümü, sala adı altında topluma sözlü şiddet aşılamaya bahane kullanılıyor, bu
din anlayışı ancak sadist bir anlayıştır. Yani bir ölüm haberini vermek için önce
arzum
(Arzum)
#1