varlıkların özgür ve öznel olmalarını önleyerek bir yılmaz zorba olarak ortaya
çıkar. O, karşı konulmaz bir tahakkümle her kesi bir nesneye, kontrol edebildiği
makinenin bir çarkına dönüştürmeye çalışır. Kendisini diğer varlıklar arasında en
üst bir varlık konumuna yerleştirir. Böylece insan aklının efendisi olur. Bu
Tanrı’ya “Varoluşçuluk” karşı çıkar. Bu, Nietzche’nin ölmesi gerektiğini söylediği
Tanrı’dır; çünkü hiç kimse sadece mutlak bilginin kaynağı ve herkesin ve aklının
kontrolörü kılınan bir varlığı tolere edemez.
Nietzche ve Ahlak
Nietzsche’ye göre, ahlak belli bir çağın değer yargıları ve “iyidir-kötüdür” dediği
şeylerin tablosudur. Bu ahlak, efendi ve köle ahlakıdır. Tanrı’nın ve monarşinin
ahlakı köle ahlakıdır.
İnsanoğlunun keşfettiği ilk ahlak çeşidi efendi ahlakıdır. Efendiler acımasızlardır,
hayat ve ölüm üzerine karar verebilme yetisine sahiptirler. Kendi kurallarını
kendileri koyma gücüne sahiptirler. Kendileri için yaşarlar, hoşgörü göstermek
zorunda değillerdir. Fiziksel ve psikolojik güçlerini kullanırlar, ezerler, işgal
ederler, hükmederler ve bu bir ahlaktır. Çağlar boyunca fiziksel olarak güçlü
olanlar, bu ahlakla, zayıf ve aciz olanları ezmişlerdir. Bu şekilde algılanan göreli
değerler tablosundan uzak durmak gerekir. Çağımızda insan; hiç kimseye muhtaç
değildir, kendini bile aşmıştır, yani kendi kendisinin efendisidir. Dolayısıyla
Tanrı’ya gerek olmaksızın kendi ahlakını kendisi belirleyebilir.
Nietzsche köle ahlakı kavramını her ne kadar Hristiyanlık için ortaya atmışsa da
her hangi bir semavi dine mensup olduğuna inanan bütün insanlar köle ahlakına
sahiptir. Her şeyin Tanrı’dan geldiğine inanmak bütün semavi dinlerin ortak
kuralıdır.
DİNSEL AHLAKIN KARAKTERİ
Uygulanmaz
Dinsel ahlak hem teorik yapısı hem de pratik tarihi karakteri gereği iktidara
gelince biter. Teorik olarak, efendinin lehine kölenin aleyhine adaletsizlik üzerine
kuruludur. Pratik olarak da, iktidara gelmek için vardır, iktidarda uygulanmak için
yoktur. Bu durum tarih boyunca hep böyle olmuştur. Günümüzde de gerek dinsel
cemaatler gerekse dinsel siyasetçiler, iktidara gelmek için hep ahlak satmalarına
rağmen iktidara geldiklerinde tam tersini yapmaktadırlar. Dinsel ahlakın çifte
standart özelliğini de bariz bir şekilde gösterirler.
Nitekim Türkiye’de gerek cemaat gerekse siyasetçiler olarak iktidara gelen dinsel
kişiler, dinsel ahlakın karakterini bugün dahi haklı çıkaracak şekilde, kendileri
hakkında ahlaki olmadıklarına dair kamuoyu algısı ve imajı oluşturmuşlardır.
Çünkü iktidarlarında ahlakın tam tersini uygulamışlardır. Nitekim çocuk
tecavüzcülerini dahi ve yolsuzluk yapanları, kendilerinden olunca akladıkları
görülmüştür.
“Dinsel ahlak iktidara gelince biter. Çünkü o, iktidara gelmek için vardır.
İktidarda uygulanmak için değil.”
Dinsel ahlakın uygulanmamasının bir diğer nedeni, davranışçı olmasıdır.
Davranışçılık, sonuçlarla meşgul olmaktır. Sebeplerle meşgul olmamaktır. Bu
durum, ahlakla zihinsel oluşmayı ve ahlakın içselleştirilmesini önlemektedir.
Ahlak, insanda giyilip çıkarılabilen bir yabancı madde, elbise gibi olmaktadır.