“Türkiye’nin milli dini; İskendarpaşa ana akım Nakşiliği ve İmam-Hatip
İslamı’dır.”
Türkiye, uzun bir zamandır, var olmak için çıkmaz sokak olan, bir “Türk-İslam
Sentezi” adlı bir çıkış üretti. “İmam-Hatipler, “Türk-İslam Sentezi”nin devlet
politikasında ana unsur olarak kullanılmasının mimarı olacaktır,” fikirinde
olanlardan biri olan Genelkurmay Eski Başkanlarından ve Cumhurbaşkanı Cevdet
Sunay 1969’da şunları söylüyor: “Bugünkü laik okullar birer anarşi yuvası haline
geldi. Bu laik okullardan yetişen gençlere memleket idaresi teslim edilemez. On
yıl sonra bunların hepsi işbaşına geçecekler. Onlara nasıl güvenebiliriz? Hem biz,
laik okullara karşı İmam-Hatip Okullarını birer alternatif olarak düşünüyoruz.
Devletin kilit mevkilerine yerleştireceğimiz kişileri bu İmam-Hatip Okullarında
yetiştireceğiz.” Bu sözde bile felsefi değil, kişici çözüm arayışı vardır. Görüldüğü
gibi, askerlerle dinadamları birbirleriyle çok iyi anlaşırlar. Aslında birbirlerinden
farkları yoktur. Çünkü ikisi de monarşisttir ve folklorik dindar itaatkar İslamcıları
severler. İmam-Hatip, folklorik İslamcı yetiştirir.
“Türk-İslam sentezi, çağımızda ne üretilme ne de uygulanma şansı
vardır. Çünkü ikisinin de çağdaş felsefesi yoktur. Bu nedenle İmam-Hatip
açmak anlamsızdır.”
TÜRKİYE İSLAMCILIĞININ KARAKTERİ
Türk İslamcılığı; ideolojik-politik ve folkloriktir. Felsefi ve teolojik değildir.
İdeolojik İslamcılık; İslam’ı bir ideoloji ve kimlik olarak kullanmaktır. Sadece
nominal olarak “İslam’ı yaşatmak” gibi iddianın olmasıdır. Politik İslamcılığın iki
yönü vadır. Biri; ülke içinde iktidara gelmek amacıyla İslam’ı kullanmaktır. Diğeri
ise; bütün Müslümanların din temelli birliğini “Ümmet” adı altında sağlayıp
dünyaya hakim olmaktır. Folklorik olması; İslam’ı bedenle uygulanan, kulağa
hitap eden ezan ve sela gibi bazı ritüellerden ve göze hitap eden cami ve minare
gibi bazı sembollerden ibaret görmektendir. Fikirsel ve Teolojik İslamcılık
olmaması; İslam’ın kişisel hayat dahil her alanda egemen olmasını
hedeflememesi, İslam’ı felsefe ile teolojik olarak geliştirme isteği olmamasıdır.
“Her alanda fizikselliğin sona erdiği çağımızda düşünlere hitap etmeyen
hiçbir akımın varlık şansı yoktur.”
MÜSLÜMANLARIN YAPMALARI GEREKENLER
“Ele geçirmek için uğraştıkları iktidarı İslamcılar 50 yıl sonra İslamcılar
ele geçirdi. Peki ne değişti? Bütün devleti, özel sektörleri, medyayı ele
geçirdiler ama peki ne değişti? İslam mı geldi? Peki neden iktidara
gelmek istemişlerdi?”
Hiçbir şey değişemezdi. Çünkü: Müslümanlar; 18. asırdan sonra insanlığın
tamamen yeni bir faza geçtiği gerçeğinin bilincine varmadılar. Çağımızda,
İslamcılık dahil, geçmişin hiçbir felsefesiyle var olunamaz. Din adı verilen geçmiş
hiçbir sistemin uygulanırlık imkanı kalmamıştır. Din, kişinin Tanrısı ile kişisel
ilişkisinden başka hiçbir alanda kullanılamaz artık.
“Unutmayalım ki; eski malzeme ile yeni, kerpiç malzeme ile plaza
yapılamaz.”