çağdaşlaşmak istemeyenlerin icadıdır. İngilizlerin yeniye reaksiyonu, yeniliğin
Batı’nın ürünü olmadığını, onlara da yabancı olduğunu gösterir. Hakikaten
yeniçağ, Batı’nın değil, hasbelkader orada yaşamış filozofların ürünüdür.
Çetinoğlu: Dünya ölçeğinde, ‘muhafazakârlık’ denildiğinde İngilizler akla
gelir. Muhafazakârlık İngilizler için de ‘belâ bir kavram’ mı?
Prof. Kahveci: İngiliz muhafazakârlığının sistematik ve tutarlı bir felsefesi vardır.
Çünkü onların filozofları mevcuttur. Ama Türkiye’deki muhâfazakârların hiçbir
felsefesi yoktur. Her alanda olduğu gibi, bu konunun sâdece adını kopyalamıştır.
İçeriği yoktur. Değişmemenin kavramı olarak kullanılmaktadır. Bugün İngilizler,
çağımıza adapte olmuşlar ve ‘çağdaşlaşma’nın ve ‘değişme’nin muhafazakârı
olmuşlardır. Bizler ise ‘değişmeme’nin muhafazakârlığını yapıyoruz.
Çetinoğlu: Sözlük, lügat ve ansiklopedilere bakarak bir değerlendirme yaparsak
öyle. İzninizle okuyucularımız için bir açıklama yapmak istiyorum: Kelimenin aslı
olan conservatif’e karşılık bulunan muhâfazakâr kelimesi ile kast edilen ve bir
takım çevreler tarafından içi boşaltılmadan önce; ‘millî, mânevî değerlere,
eserlere, âdet ve geleneklere bağlı olan ve bu değerleri koruyan ve geliştirmeye
çalışan düşünce’ mânâsında kullanılıyordu. Bu değerleri koruyan insanlara da
‘muhafazakâr’ deniliyordu. Bu değerleri ret edenler, muhafazakâr kelimesini
kullanmamışlar, ‘tutucu’, ‘gerici’ ve ‘yobaz’ gibi kelimelerini tercih ederek aynı
zamanda muhafazakârlara hakaret de etmişlerdir. Yeniliklere ayak
uyduramayanlara da ‘muhafazakâr’ denilmesi, o manayı karşılayacak bir kelime
bulunmamış olmasından ileri gelmektedir. Türk Dil Kurumu’nun Türkçemizin
başına musallat ettiği bir problemdir. Biz Türkler de dilimizdeki kavramları,
evimizdeki kavanozlar gibi, gerektiğinde şeker, gerektiğinde tuz koymak için
kullanmasak... Sizin çok yerinde kullandığınız ifadeyle ‘tutarlı bir felsefemiz’, yine
sizin ifadenizle ‘filozoflarımız’ olsaydı, bu işler başımıza gelmezdi. Tabiidir ki bu
meseleyi, düşünce adamlarımızla da tartışmak gerek. Burada onların gıyabında
konuşmamış olmak için söylemek ihtiyacını hissettim. Devam buyurur musunuz
Hocam!
Prof. Kahveci: Şimdi, çağımız öncesine ait fikirlerinin muhafazakârı olmak bu
çağda problemdir. İçinde bulunulan çağda, önceki çağlarda kalmaya ‘anakronizm’
denir. Bunun sonucu olarak çatışmalı ve çelişkili olmak, antinomi, oksimoronluk,
paradoks kaçınılmazdır. Sonuçta çağına adapte olamayanların, ayıklanıp gitmeleri
insanlık tarihinin tarihi teamülüdür.
Çetinoğlu: ‘Geleneğin direnmesi’ diye bir kavramdan bahsediliyor...
Prof. Kahveci: Sosyal psikoloji, genelde bütün toplumların değişmeyi
sevmedikleri tespitini yapar. Özelde Türk toplumu değişimi hiç sevmemektedir.
Bedenle özellikle çağımızda çok zor olan düşünme ile yapılmasından dolayı fikrî
değişimi hiç sevmemektedir. Türkiye’nin geleneklerinden alacağı ve bugün
yaşatacağı değerler vardır. Bunların en önemlisi aile bağlarıdır. Bunları korumak
gerekir. Gerçi bu değerler çağımız insanlık felsefesinde daha gelişmiş biçimde
vardır. O nedenle bu değerlerin teorisi, paradigması ve parametreleri, pratiği ve
öğretim sistemi mutlaka çağdaş metotlarla ve içeriklerle yapılmak mecburiyeti
vardır. İşte bunları yapabilecek çağdaş metotları iyi öğrenmemiz gerekiyor.